2021’in 10 temel sağlık ve beslenme trendi
Sizler için bu yılın öne çıkan sağlık ve beslenme trendlerini derledik.
Sağlık ve sağlıklı beslenmeye bakış açısı her geçen gün biraz daha değişiklik gösteriyor. Özellikle koronanın hayatımıza girmesiyle birlikte beslenmenin ve bağışıklığın önemini daha da iyi anlıyor ve sağlık trendlerini daha yakından takip ediyoruz. İşte bu makalede sizlere 2021 yılı ve sonrası için sağlık ve beslenmeye ilişkin öne çıkan bakış açılarından bahsedeceğiz. Bilim adamlarının görüşleri, bağışıklık, sürdürülebilirlik, bitki bazlı beslenme ve daha fazlasının yiyecek ve içecek dünyası üzerindeki etkisi için okumaya devam edin.
1.Sürdürülebilir Beslenme
Sürdürülebilir beslenme , 2021 için en önemli sağlık ve beslenme trendlerinin merkezinde yer alıyor. Sürdürülebilir beslenme, gezegenin geleceğinin anahtarı olduğu gibi yiyecek ve içecek endüstrisindeki birçok şirketin stratejilerinin bir parçasıdır. Sağlığın korunmasına yardımcı olan, ancak aynı zamanda gelecek nesillerin beslenme ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmayacak şekilde oluşturulan pozitif ve dengeli beslenme çözümleri sürdürülebilir beslenme olarak nitelendiriliyor. Bu, sürdürülebilir tarım ve kaynak bulma uygulamalarına, kapalı döngü tedarik zincirlerine, atık akışlarında sağlık ve beslenme değeri bulmaya ve ayrıca ihtiyacı olan popülasyonları beslemek için çözümlerin geliştirilmesine daha fazla odaklanmak anlamına geliyor. Ayrıca, alt ürünlerin sürdürülebilirliğinin iyileştirilmesinde işlevsel bileşenlerin sahip olabileceği etkiyi anlamanın öneminin altı çiziliyor. Örneğin, tat modülatörleri ile şekeri azaltmak sadece ürünün beslenmesini iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda gerekli hammadde miktarını da azaltır. Bu yüzden minimum hammaddeyle üretilen ürünlerin sağlıklı beslenmeyle kesişim kümesi en büyük sağlık trendlerinden olduğu gibi, gezegenin devamlılığı için de önem taşıyor.
Sürdürülebilirlik Grup Başkanı Juan Aguiriano, sürdürülebilirlik hakkında “Gıda endüstrisinin, iklim, kaynaklar ve biyoçeşitlilik üzerinde artan bir baskıyla karşı karşıya kalırken, obezite, yetersiz beslenme ve gıda israfı gibi küresel zorluklarla başa çıkmak için dönüşmesi gerektiğinin farkındayız. Doğru beslenme yi, doğru miktarlarda, doğru şekilde sağlamak için ortak olmak, bu zorluğu toplu olarak nasıl çözeceğimize odaklanmak önemli. Bu aşamada beslenme uzmanlarımıza büyük bir görev düşüyor ve toplumu sürdürülebilir beslenme hakkında bilinçlendirmek atılacak önemli adımlardan birini oluşturuyor.’’ yorumunu yapıyor.
2.Proaktif Sağlık
Proaktif sağlık, bir sağlık sorununu ortaya çıktıktan sonra düzeltmeye odaklanmak yerine günlük yaşamı iyileştirmek için diyeti kullanmaktır. Bu eğilim 2019'da ön plana çıkmaya başlamıştı ve 2020'de COVID-19 ile daha da dikkat çeker hale geldi. Aynı şekilde 2021 yılında da popülerliğini koruyarak sağlık trendleri arasına girmeyi başardı. Proaktif sağlık denilince akla “ilaç olarak gıda”, “doğal olarak işlevsel” ve “süper gıdalar” geliyor. Bağışıklık, ruh hali, enerji ve sindirim sağlığı, insanların yiyecek ve içeceklerde aradığı en yaygın iyileştirici yararlardan bazıları olarak karşımıza çıkıyor.
Protein içeriği yüksek, canlı ve aktif kültürler içeren yoğurt gibi doğal olarak işlevsel gıdalar, sağlığı desteklemenin bir yoludur. Öte yandan, bilim destekli bileşenlerle yiyecek veya içecek lere yeni fonksiyonel faydalar eklemek giderek daha önemli hale geliyor. Buna örnek olarak, sindirim veya bağışıklık desteği için atıştırmalık barlar gibi gıdalara bilim destekli probiyotikler eklemek veya ruh halini iyileştirmek için bir içeceğe botanik bileşenler eklemek gösterilebilir.
Kerry Sağlık ve Beslenme Enstitüsü’nden Beslenme Bilimcisi Nathan Pratt ‘’Yeni yiyecek ve içeceklere proaktif sağlık yararları eklemek, insanların yediklerini büyük ölçüde değiştirmek zorunda kalmadan sağlığını iyileştirmenin harika bir yoludur. Bununla birlikte, proaktif sağlıkla ilgili iddiaların bilim tarafından desteklendiğinden emin olmak son derece önemlidir. Bu bilimin hala birçok bileşen ve sağlık yararı için her geçen gün değişen kanıtları nedeniyle zor olabilir. Neyin sağlıklı olduğuna dair tüketici algılarını bilimsel araştırmalarla eşleştirmek, proaktif sağlık ürünü geliştirme ve içerik inovasyonu için önemlidir.’’ vurgusu yapıyor.
3.Bağışıklık
Bağışıklık, 2020 yılı boyunca akıllarda ilk sırada yer aldı ve 2021'de de popülerliğini korumaya devam etti. Muhtemelen 2022 yılında üst sıralarda konuşulmayı sürdürecek. COVID-19 salgını, bağışıklık sisteminin nasıl çalıştığı ve beslenmeyle nasıl destekleneceği konusunda birçok soruyu beraberinde getirdi.
D vitamini, çinko ve C vitamini gibi besinler, bağışıklıktaki rolleri nedeniyle eskisinden daha çok ilgi görüyor. Maya beta-glukanları ve probiyotikler gibi bileşenler de bağışıklık yararları sebebiyle yiyecek ve içeceklerde daha yaygın hale geliyor. Innova Market Insights tarafından 2020 yılında yapılan bir araştırma, küresel tüketicilerin %54'ü, bağışıklık sağlığını destekleyebilecek bileşenler konusunda kendilerini eğitmek için zaman harcadıklarını söylüyor. Ancak maalesef bağışıklık konusunda bu kadar çok soru varken yanlış bilgilere rastlamak kolay olabilir. Bu yüzden bilime dayalı iddiaları araştırmaya özen gösterin ve yanlış bilgilerden kaçarak gerçek bilimsel çalışmalardan alıntı yapan veya beslenme alanındaki meslektaşlarınız tarafından yazılan kaynaklara güvenin.
Uzm. Dr. Lisa Ryan, ‘’İnsanlar tarafından sık sık sorulan soru ‘Bağışıklığımı güçlendirmek için hangi yiyecekleri yiyebilirim?’ oluyor. Çeşitli besinler bağışıklık sistemini destekler, bu nedenle çeşitli, dengeli bir diyet bağışıklığı güçlendirmek için en iyi seçenektir. Gastrointestinal sistem, vücudun mikrobiyolojik olarak en aktif kısımlarından biridir ve bağışıklıkta önemli bir rol oynar. Hem probiyotikler (kefirde olduğu gibi doğal olarak oluşanlar veya yiyecek ve içeceklere eklenen suşlar) hem de prebiyotikler (örneğin muz, elma veya yulafta bulunabilen kendi bakterilerimizi doğal olarak destekleyen yiyecekler) gastrointestinal sistemi iyileştirerek bağışıklık üzerinde pozitif etki gösterir.’’ bilgisini veriyor.
4.Tesis Gücü Artırma
Artık bitki temelli beslenmeye eğilim, küresel gıda ekonomisinde bir dayanak noktası haline geldiğinden bitki temelli yiyecek ve içeceklerin alım gücü gittikçe azalıyor. Bitki bazlı peynir, yoğurt, süt veya dondurma sağlıklı beslenmede en çok tercih edilen yiyecekler arasında yer alsa da üretim azlığına bağlı olarak fiyatları diğer besinlerden oldukça yüksek olarak karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar, baklagiller ve kuruyemişler gibi daha fazla bitkisel gıda yemek çoğumuz için diyet önerilerinin en zor kısmını oluşturuyor. Özellikle bizim toplumumuzda hayvansal ürünler büyük bir önem taşıyor. Ancak bitkisel bazlı beslenmenin bu kadar övülmesi gıda biliminin bitkileri lezzetli ve uygun yollarla diyetlere ekleyebilecek yeni yollar bulması için daha çok çalışılmasına yol açıyor. Bitkisel protein ve sebze bazlı makarnalar gibi ürünler bu sağlık trendinin sadece birkaç örneğidir.
Kerry Sağlık ve Beslenme Enstitüsü’nden Nathan Pratt bu konuyla ilgili , ‘’Başarının anahtarı, bitki bazlı üründe ‘’sağlıklı’’ beklentisini yerine getirmektir. Bu, bir süt ürününde bulacağınız bitki bazlı süt alternatiflerinde aynı miktarda kalsiyum, D vitamini ve protein sağlamak anlamına gelir. Aynı zamanda, yulaf bazlı bir süt alternatifinde tam tahıl porsiyonu gibi yeni bir sağlık yararı ekleyerek bitki bazlı besini daha cazip hale getirerek kullanımına teşvik edilebilir. Bitki bazlı gıdalardaki şeker, sodyum ve doymuş yağ miktarına dikkat etmeniz gerektiğini unutmayın. Bir besinin ‘’bitki bazlı’’ olması sağlıklı hale getirmeye niyetli olmadığınız sürece mutlaka sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden tükettiğiniz her besinin içeriğine dikkat edin.’’ diyor.
5.Ruh Hali ve Zihinsel Sağlık
Yiyecekler uzun zamandır duygusal esenlikle ilişkilendirilmiştir. Genellikle rahatlamak, özel günleri kutlamak veya sosyalleşmek için kullanılan bir araç olduğunu zaten biliyoruz. Son zamanlarda diyetin ruh halinde ve zihinsel sağlıkta rol oynadığına dair bilimsel araştırmalar ilgi çekiyor. Bununla birlikte ruh halinin bileşenlerini incelemek zor bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Bağırsak-beyin ekseni, bitkisel destekler ve ruh hali arasındaki bağlantı ve hatta egzersizin rolü, ruh hali ile ilgili araştırmaların büyüyen alanlarıdır. ‘’Nootropikler’’ ve ‘’adaptojenler’’ gibi kelimeler, ruh halinde rol oynayabilecek bu beslenme trendinde öne çıkabilecek kelimelerdir. Zerdeçal, L-theanine, ginseng, B vitaminleri ve gingko ruh hali tartışıldığında ortaya çıkan bileşenlerdir. Ruh sağlığının yaşam kalitesinin en önemli tamamlayıcısı olduğu göz önüne alındığında beslenmeyle ruh halinin desteklenmesinin sağlık trendleri arasında neden üst sıralarda yer aldığını anlamak kolaylaşıyor.
Kerry Sağlık ve Beslenme Enstitüsü'nden Beslenme Bilimcisi Aoife Marie Murphy, “Bireysel besinlerin ruh hali üzerindeki etkisine dair bilimsel kanıtlar hala ortaya çıkıyor ve şu anda onaylanmış bir sağlık iddiası yok. Ancak birçok gıda firması artan tüketici talebi nedeniyle bu alanda düşük iddialı ürünler pazarlamaktadır. 2020'de tüketiciler yerel karantina ve kısıtlamaların getirdiği zorluklarla boğuştukça, fiziksel ve zihinsel sağlıklarını desteklemek için gıda ve takviyelere yöneldiler. Ginseng, lavanta ve papatya gibi maddeler, ruh hali kategorisini hedefleyen yiyecek ve içeceklerde popülerdir. Probiyotikler 'bağırsak-beyin eksenini' desteklemek için konumlandırılıyor ve GABA ve CBD gibi yeni ortaya çıkan bileşenler de popülerlik kazanıyor. Tüm bunlara rağmen emin olduğumuz şey, gün boyunca düzenli olarak dengeli ve besleyici öğünler yemenin, fiziksel aktivite, yeterli uyku ve sosyal etkileşim ile sağlıklı ve mutlu bir zihni destekleyeceğidir.” vurgusu yapıyor.
6.Güven İçin Şeffaflık
"Yemeğim nereden geldi?" “Gezegen üzerinde nasıl bir etkisi oldu?” "İçinde ne var?" “Bu malzemeler neden yemeğimde var?” Bunların hepsi, sadece gıda ürünlerinde değil, tüm gıda sistemlerinde şeffaflık talebini özetleyen sorulardır. Her 5 küresel tüketiciden 3'ü “gıdalarının nereden geldiği ve nasıl yapıldığı hakkında daha fazla bilgi edinmek” ile ilgilendiklerini söylüyor. Bu yüzden bir gıdadaki her bir bileşenin net bir amacı olmalıdır. Gıdaların ihtiyaç duyulan bileşenlerin sayısını azaltacak şekilde işlenmesi de bir yenilik alanıdır. Yulafın besleyici faydalarını koruyan ancak aynı zamanda gelişmiş emülsifiye etme yeteneklerine sahip olan bir yulaf unu gibi bir gıda içinde birden fazla işlevi olan bileşenler de bu eğilim için faydalıdır. Yiyecekler her şeyden önce güvenli olmalıdır, bu nedenle yiyecekleri korumanın ve bozulmayı ve patojen büyümesini önlemenin doğal yollarını bulmak da büyük bir fırsattır. Bu noktada en önemli sağlık trendini ‘’etiket okumak’’ oluşturuyor. Toplumun etiket okuma üzerindeki bilincinin artırılması siz beslenme uzmanlarına düşüyor. Ek olarak firmaların etiketleri kısa tutması ve içerik seçimlerini bilinçli ve anlamlı olarak hazırlaması sağlığın geliştirilmesi için önemli bir adımı oluşturur.
Uzman Vivien Sheehan ‘’Tüketiciler, eskiye göre gıdanın nasıl üretildiğini ve ne içerdiğini daha fazla merak ediyor. Etik üretim uygulamalarına ilişkin şeffaflık, çevresel etki ve ürün etiketlerindeki bilgiler satın alma davranışlarını etkiliyor. Uçtan uca tedarik zinciri görünürlüğü, tüketicilerin güvendikleri ve değerleriyle uyumlu markaları seçmelerini kolaylaştıracak. Hayvansal proteinlere alternatif olarak bitki bazlı gıdaların popülaritesi, içerik tedarikçileri için fırsatlar sunuyor. Ürünler arasındaki besin farklılıklarına ek olarak, aroma ve mikrobiyolojik özelliklerle ilgili raf ömrü sınırlamaları hala araştırılmaya devam etmektedir. Bitki bazlı gıdaların besin profilini optimize etmenin yanı sıra kimyasal bileşenlerin daha tanınabilir tüketici dostu bileşenlerle nasıl değiştirileceğini anlamak sürdürülebilirliği sağlamak için zorunludur.” bilgilerini veriyor.
7.Sağlıklı Yaşlanma Aktif Yaşlanmadır
Yaşlanma söz konusu olduğunda, asıl soru ‘’Ne kadar uzun yaşayabilirim?’’ den değişerek ‘’Yaşayacağım yıllarda ne kadar aktif olabilirim?’’e evrildi. Fiziksel aktivite ve yüksek protein alımı, genellikle genç insanlarla ilişkilendirdiğimiz önerilerdir ancak aslında bu öneriler yaşlandıkça daha da önemli hale gelir. Sağlıklı yaşlanma üzerine yapılan araştırmalar, kas kütlesini korumak için yeterli protein almanın ve fiziksel olarak aktif olmanın öneminin altını çiziyor. Yaşlı yetişkinler, kas kütlesini büyütmek veya korumak için genç yetişkinlerden çok daha fazla proteine ihtiyaç duyar. Bununla birlikte insanlar 50 yaşından sonra gıda ve protein alımını azaltma eğilimindedir. Bilişsel sağlık, hafıza ve sıvı alımı da sağlıklı yaşlanma için önemlidir.
University College Dublin'de Araştırmacı Diyetisyen Caoileann Murphy ‘’Biyolojik olarak yaşlanma hızımızın ana belirleyicilerinden biri diyet, egzersiz, sigara içmeme gibi yaşam tarzımızdır. Bu yaşlanmanın 65 yaşında başlayan bir şey olmadığı anlamına gelir, daha ziyade tüm yaşamımız boyunca üzerinde çalıştığımız bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Beslenme, fiziksel aktivite ve diğer sağlıklı yaşam tarzı seçimleri, yaşlanma süreçlerinin çoğunu yavaşlatma potansiyeline sahiptir. Örneğin 40’lı yaşlarımızdan başlayarak, her yıl kaslarımızın %1’ini kaybetme eğilimindeyiz. Yaşlandıkça protein alımımızı artırmak gibi diyet değişiklikleri, daha sonraki yıllarda günlük yaşam aktivitelerini daha iyi yapabilmemiz için kaslarımızın korunmasına yardımcı olur.’’ diyor.
8.Sindirim Sağlığı
Sindirim sağlığı, yıllardır yüksek öncelikli bir trend olmuştur ve her geçen gün geliştirilmeye devam etmektedir. Gaz, şişkinlik veya daha şiddetli gastrointestinal semptomları azaltmaya yardımcı olabilecek yiyecekler bu trendin odak noktasıdır. Fermente gıdalar, tüketicilerin sağlık isteklerini kimchi ve ekşi mayalı ekmek gibi gıdalarla ilişkilendirmesiyle sindirim sağlığı için önemli bir büyüme alanı olmuştur. Probiyotik çaylar veya atıştırmalık barlara normalde bu kadar yüksek miktarlarda alamayacağınız besin öğeleri ekleyerek fonksiyonel gıdalar oluşturmak ve sindirim sağlığını desteklemek giderek daha yaygın hale geliyor.
California-Davis Üniversitesi ve Kerry Sağlık ve Beslenme Enstitüsü’nün Bilimsel Danışmanı Dr.Mario Marco ‘’Probiyotikler, vücudumuzun canlı, dinamik ortamlarına tanıttığımız canlı organizmalardır. Bu çevreyle, zaten orada yaşayan mikroplarla ve yediğimiz yiyeceklerle nasıl etkileşime girdiklerini ne kadar çok anlarsak, insan sağlığı ve gıda güvenliği için o kadar iyi çözümler bulabiliriz.’’ yorumunu yapıyor.
9.Sürdürülebilirlik ve Sağlık İçin Proteinler
Araştırmalar, proteinin tüm yaş grupları ve yaşam tarzları için uygunluğunu göstermeye devam ediyor. Artan protein alımı, kilo yönetimi stratejileri, egzersiz eğitimi, sağlıklı yaşlanma ve küresel sürdürülebilir beslenmenin temel odak noktasıdır. 2021’de bu eğilimin gelişmesi için protein çiftçiliği, kaynak bulma ve işlemedeki yenilikler oldukça önem taşıyor. İnsanlar yiyecek ve içeceklerde artan miktarlarda protein arıyor. Maalesef, protein artırma işlemi özellikle bitki proteinleri kullanıldığında, yiyecek ve içeceklerde büyük tat sorunlarına neden olabiliyor. Bu proteinlerin tadını iyileştirmeye yönelik stratejiler geliştirilerek, yüksek proteinli gıdaların sürdürülebilir şekilde beslenmeye eklenmesi sağlığı geliştirici unsurlardan biri olarak hayatımıza dahil olabilir.
Dr. Stacy Pyett, konuyla ilgili ‘’Sürdürülebilir protein, sadece elde edildiği bitki veya hayvanla ilgili değildir. Aynı zamanda nasıl işlendiği, proteini çıkarmak için gereken enerji, kaynaktan protein verimi ve tedarik zinciri boyunca nasıl dağıtıldığı ile ilgilidir. Taşıma ihtiyaçlarını en aza indirmek için yerel olarak verimli bir şekilde yetiştirilebilen protein kaynakları bulmak, yüksek potansiyelli proteinler içeren tarımsal destekleri belirlemek ve mevcut protein kaynaklarını fermente etmek, inovasyonun anahtarlarıdır.’’ bilgisini veriyor.
10.Şeker Azaltımı
Şeker yıllardır yiyecek ve içeceklerde uzak durulması gereken ana beslenme trendi olmuştur ve bu trend devam edecektir. Halk sağlığı önerileri ve vergi mevzuatı, tüm kategorilerde gıdaların şeker içeriğinde azalma sağlayarak küresel olarak şeker konusunda bilinçlendirmeyi hedefliyor. ‘’En iyi çözüm nedir?’’ sorusunun cevabı ise sürekli araştırma konusu olarak gündemde kalıyor. Doğal tatlandırıcılar şimdilik tercih ediliyor gibi görünsede arka planda sağlık için ne gibi etkileri olduğu da araştırılmaya devam ediliyor. Alüloz gibi yeni şekerler, düşük enerjili katkıları nedeniyle diğerlerinden ön plana çıkıyor. Bununla birlikte meyve püreleri gibi gıda bazlı çözümlerin sadece şeker yerine ekstra enerji sağladığı da unutulmamalıdır.
Kerry Sağlık ve Beslenme Enstitüsü Beslenme Müdürü Aisling Aherne ‘’Küresel olarak şeker miktarını azaltmaya odaklandık ancak sağlığı iyileştirmek için şekerin ötesinde enerjiyi azaltmak için de büyük bir fırsat var. Benzer kaloriye sahip yiyeceklerin besin profilleri de çok farklı olabilir. Bu yüzden alınan kalori kadar besin profillerine de dikkat etmek, aynı anda şeker miktarıyla birlikte alınan enerjiyi de azaltmak sağlığı geliştirecek ana etkenlerden biri haline gelebilir.’’ yorumunu yapıyor.