Anksiyetemle nasıl barıştım ve onu nasıl iyi bir şeye dönüştürdüm?
Anksiyetemizle baş etmenin ve bu sürecin sonunda dönüştüğümüz kişi için ona minnettar olmanın yolu beynimizi yönetmeyi öğretmekten geçiyor. Peki ama nasıl?
Anksiyetenin insanın hayatını nasıl bir çıkmaza soktuğunu yaşayarak tecrübe etmiş genç bir psikolog olarak size kendi yaşadıklarımdan ve anksiyetemle nasıl barıştığımdan bahsetmek istiyorum.
Anksiyeteden mustarip olan hastalarıma panik atak ve endişe krizleriyle nasıl başa çıkabileceklerini öğretiyorum. Size şunu söyleyebilirim ki ileri düzeyde bir anksiyeteye sahipseniz mutlaka beyninizi yönetmeyi öğrenmeniz gerekiyor. İnanın bunu yapmayı başardığınızda zaten anksiyete nedenleriniz ortadan kalkacak. Kendinizi sağlıklı bir ruh halinde tutmayı ve anksiyete ataklarının geri dönmesinden korkmadan mutlu anlarınızın tadını doya doya çıkarmayı başaracaksınız.
1-Değişim yerine dönüşümü hedefledim
Benim anksiyeteyle olan ilişkimdeki dönüm noktası kendi doğamla, yani mizacımla savaşmak yerine onu daha güçlü temellere oturtmaya karar vermem oldu. Bir filozofun da dediği gibi, doğamızı değiştirmeye çalışmadan onu anlamaya başladığımızda aslında dönüşmeye de başlıyoruz. Yani başka bir şey olmak değil, başka bir şeye adım adım ve kendiliğinden dönüşmek…
Aynaya baktığımda ve kendimi cesurca kucakladığımda garip ve mükemmel taraflarımı oldukları gibi kabul edebilirim. Yapamadığım şeyler için kendimi yargılamamayı başardığımda ise hayatımda beni mutlu eden ve yararı dokunan şeyleri kolayca sürdürebilirim.
2-İlk sıraya her zaman kendimi koydum
Anksiyete bozukluğunun kaynağı sosyal hayat. İnsanlar bizim hakkınızda ne düşünüyor? Geçen gün sokakta karşılaştığımız arkadaşımız bizi görmezden mi geldi? Çok ilginçtir ki beynimiz sosyal dışlanmayı fiziksel bir acı olarak algılıyor. “Hayır” demeyi öğrendiğimizde ve buna cesaret ettiğimizde insanlar bizden nefret eder mi? İşte bu açmazlar zamanla ruh halimizi çok ciddi boyutlarda etkileyen müthiş fırtınalara dönüşüyor.
Anksiyete empati yeteneğini besleyen bir şey. Çünkü başlıca anksiyete belirtilerinden olan endişe ve kaygı seviyesi çok yüksek olan bizler bu durumun hayatlarımızı nasıl etkilediğini yaşayarak tecrübe ettiğimiz ve diğer insanların da bu duygu durumlarını yaşamalarını istemediğimiz için genellikle çevremize karşı aşırı anlayışlı oluyoruz ve herkesle empati yapıyoruz. Fakat en önemli şeyi unutuyoruz: kendimizle empati yapmayı!
3-Hislerimle barıştım ve onlar sayesinde kendimi tanıdım
Her şey zıddıyla vardır. Elbette buna duygularımız da dahil. Hangi duyguyu ne zaman, nasıl yaşayacağımızı bilmemiz mümkün değil ama hislerimiz hayatımızda neler olup bittiği hakkında bize en önemli ipuçlarını veriyor aslında.
Sinirli ya da üzgün hissetmemiz bir insan ya da bir olaya yaklaşımımıza dair kendimizle ilgili yeni bir şeyi fark etmemizi sağlar. Bu yüzden kötü zamanları ya da istemediğimiz durumları atlatabilmemiz için hislerimizi anlamaya çalışmak bize çok şey öğretir. Yani içimizdeki tüm duyguları kabul etmek, keyif almak ve onlardan bir şeyler öğrenmekten bahsediyorum.
Anksiyeteme minnettarım!
Anksiyete bana benim "kabul edilebilir" ya da "yeterince iyi" olmadığımı düşündürürdü. Ama bu benim için artık bir sorun değil. Evet, insanlar beni olduğum gibi kabul etmeyebilirler. Belki de doğru olan şey bu insanların hayatımda yeri olmamasıdır!
Biliyorum, bu noktaya gelmek hiç de kolay değil. Düzenlediğim workshoplara katılımcıların kendilerine dürüst olmalarını sağlayan epey rahatsız edici alıştırmalarla başlıyorum. Çünkü bu çok ama çok önemli. Kendime karşı dürüstüm. Bir örnek vermek gerekirse, bazen telefonumdan günlerce uzak duruyorum, özellikle de yüzlerce mesajın ekrandan bana göz kırptığı günlerde!
Kendimden kaçmayı bıraktığımda onun aslında o kadar da büyük ve korkutucu olmadığını anladım. Hoşlandığım şeyleri, kişisel özelliklerimi kabul ediyorum ve bu bana o kadar iyi geliyor ki! Dilerim kişisel yolculuğumda bana çok iyi gelen bu öneriler size de yol gösterir.