Anksiyetenin yeme bozukluğuyla ilişkisi nedir?
Yaşadığınız kaygı bozukluğu yediklerinize etki ediyor mu? Anksiyetenin yeme bozukluğuyla bir ilişkisi var mı?
Yeme bozukluğu modern yaşam tarzı ile birlikte artan bir sorun hale gelmiştir. Dış görünüşe daha fazla önem verilmesi özellikle de ergenlik dönemindeki gençler için sağlık sağlıklı bir durum değildir ve kişileri estetik kaygılarla zayıflamaya yöneltebilir. Yeme tutumlarında ortaya çıkan değişiklikler ise yeme bozukluklarına sebep olabilir. Bununla birlikte yeme bozukluklarının yüzde 90’dan fazlası 25 yaş altı bireylerde görülmektedir.
Yeme bozukluğu bulunan kişilerde genel anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) veya obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi çeşitli zihinsel sağlık sorunlarına rastlanabilir. Yapılan araştırmalar yeme bozukluğuna sahip kişilerin ortalama üçte ikisinde kaygı bozukluğu bulunduğunu göstermektedir.
Buna ek olarak sosyal kaygı, sürekli yeme bozukluğu bulunan kişilerde ilk veya ikinci en sık görülen anksiyete bozukluğu olduğu tespit edilmiştir. Bazı çalışmalara göre anoreksiya nervoza hastalarında sosyal kaygı bozukluğu oranının yüzde 16 ile 88 arasında olduğunu belirtilmiştir. Bulimia nervoza hastalarında bu oran yüzde 17 ile 68 aralığındadır. Aşırı yeme bozukluğu bulunan hastalarda sosyal kaygı düzeylerinin karşılaştırıldığı bir çalışma, sağlıklı bireylere göre, bu bireylerde sosyal kaygı insidansının yükseldiği gösterilmiştir.
Anksiyete nedir?
Kaygı, günlük hayatta karşılaşılan sorunlar ile baş edebilmek için kişiyi hazırlar ve daha hızlı karar verebilmesi için ortam hazırlar. Kaygı aslında beynin strese tepki vermesi ve kişiyi ileride yaşayabileceği herhangi bir tehlike konusunda uyarma biçimidir.
Doğal ve gerekli olan kaygı vücutta hissedildiğinde solunum ve kalp atışı hızlanarak kaslara daha fazla oksijen verir. Bu sayede vücut tehlikeli durumlar için kendini hazırlar. Dürtü, tehlikeli durumların farkında olmak için kişiyi tetikte tutar. Herhangi bir tehlikeli trafik durumunda aniden direksiyon başına geçme ve sınav performansının artması gibi durumlarda doğal anksiyete olarak isimlendirilen dürtü yardımcı olur. Genel olarak kaygılanmak, günlük yaşamdaki zorluklarla başa çıkmayı ve önemli koşullarla karşılaşıldığında hızla karar vermeye yardımcı olur.
Anksiyete bozukluğu ise kaygı duygusunun bir tehlike yokken ortaya çıkmasıdır. Bu durum uzun süre devam eder ve güçlü hissedilir. İleri derecede anksiyete bozukluğu olan bireyleri fazlasıyla rahatsız edebilir ve günlük işleri yerine getirmeyi zorlaştırır. Kaygı bozukluğu aynı zamanda sosyal yaşamı da olumsuz etkileyebilmektedir.
Anksiyetesi olan kişiler genellikle yoğun bir şekilde endişeli hissederler ve bunun farkındadırlar. Ancak bu durumu kontrol edemezler ve sakinleşmekte zorlanırlar. Rahatsızlık bu seviyeye ulaştığında kişinin yaşamını ciddi etkileyebilir. Bu nedenle de tedavi edilmesi gerekmektedir.
Yaygın anksiyete bozukluğu nasıl tedavi edilir?
YAB tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Yaygın anksiyete bozukluğunun ilk adımı bir psikiyatri uzmanı ile görüşmektir. İlk görüşme sırasında kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmeye ek olarak, bu semptomların herhangi bir fiziksel hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek için bazı testler uygulanmaktadır.
Tedavi gören yaygın anksiyete bozukluğu hastalarının çoğu bu tedaviden olumlu sonuçlar alır. İlaç tedavisi veya psikoterapi tedavileri uygulanabilir. Bu yöntemlerden birinin veya kombinasyonunun etkili olduğu gösterilmiştir. En uygun tedavi yöntemi için doktora danışılması önerilmektedir.
Tedavi, stres ve kaygıyı mümkün olan en kısa sürede gidermeyi amaçlar. Tedavide kullanılan ilaçların önemli bir yan etkisi veya bağımlılık riski bulunmamaktadır. YAB anksiyetesini tedavi etmek için kullanılan benzodiazepin grubu ilaçlar yeşil reçeteyle verilmektedir. Bu gruptaki ilaçlar doktorun belirttiği doz ve sürede alınmalıdır.
İlaç tedavisinin etkileri birkaç hafta sonra etkilerini göstermeye başlar. Tüm semptomlar kaybolana kadar ilacın kullanılmaya devam edilmesi önemlidir. Tam olarak iyileştikten sonra tedaviye en az 1 yıl daha devam edilmesi gereklidir.
Ortoreksiya Nervoza Nedir?
Ortoreksiya nervoza, doğru ve sağlıklı beslenme takıntısı olarak tanımlanabilecek bir yeme bozukluğudur. Ortoreksiya nervozada kilo kaybı asıl amaç değildir. Besleyici gıdalar ve yüksek kaliteli içerikli ürünler tüketmek temel amaçtır. Kişiler kendilerine uygun bir diyet oluştururlar ve buna uymadıkları zamanlarda kendilerini suçlu hissederler ve utanırlar. Ardından daha katı, kısıtlayıcı diyetler yapmaya yönelirler. Kişiler sürekli aynı yiyecekleri yedikleri için vücutlarında vitamin eksikliği yaşayabilirler. Bu takıntı insanların sosyal ve psikolojik hayatlarını zorlaştırmaya başlayabilir.
Kişiler gittikleri her yerde sağlıklı yiyecekler bulmaya ve kalori hesaplamaları yapmaya odaklanırlar. Bununla birlikte paketlenmiş ürünlerin içeriğini dikkatlice kontrol eder ve tüketiminden kaçınırlar. Ayrıca saf gıda tüketmek için çaba gösterirler ve besinleri çiğ yemeyi tercih ederler. Bu kişiler yemeklerin planlamasında ve hazırlanmasında zorlanırlar ve istemeden kilo verebilirler. Ayrıca sağlıklı beslenmeye takıntılı olmak insanlarda gerginliğe ve endişeye yol açarak hayatlarını daha da zorlaştırmaktadır.
Ortoreksiya nervoza son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Sosyal medyada diyet yaygınlığı, güzellik ile zayıflığı ilişkilendirmek, haberler ve ürün içerikleri ile ilgili yapılan araştırma, bunun nedenlerindendir.
Yeme bozukluğuna hangi bölüm bakar?
İştahsızlık sorunu olan kişilerin hastanelerin Gastroenteroloji veya Dahiliye polikliniklerine başvurması gerekmektedir. Bununla birlikte, zorunlu olarak yemek yemekten kaçınanlar kişiler psikiyatriye başvurmalıdır.
Emosyonel yeme nedir?
Emosyonel yeme, duygusal yeme, bir kişinin aç olduğu için, yemek yeme zamanı olduğu için veya sosyal bir ihtiyaç olduğu için değil, yalnızca duyguya tepki olarak yemek yemesidir.
Emosyonel yemenin olumsuz emosyonlar tarafından tetiklendiği ve genellikle evde ve gizli bir şekilde yapıldığı belirtilmiştir. Duygusal yeme sıklıkla yeme bozuklukları, yetersizlik sorunları ve düşük benlik saygısı ile bağlantılıdır. Aynı zamanda, zayıf kilo yönetimi ve yüksek vücut kitle indeksi (BMI) olan bireylerin duygusal yeme yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğu keşfedilmiştir.
2000 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada erken başlangıçlı obezitesi bulunan kadınlarda olumsuz duygulanıma karşı yemenin ve açlıktan ziyade duygusal uyarılma sebebiyle yemenin daha sık yaşandığı belirtilmiştir.
Emosyonel yeme normal kilolu kişilerde de görülebilir ve bulimia yeme tutumları ile de bağlantılıdır. Bununla birlikte emosyonel yemesi bulunan bireylerin çoğunda bu davranışın uygunsuz baş etme stratejisinin bir sonucu olduğu gösterilmiştir.
İnsanların ne sıklıkla yemek yediklerini, ne kadar yediklerini ve psikolojik gereksinimleriyle ilgili olarak ne yediklerini inceleyen çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu faktörler arasında önemli bir ilişki olduğu kabul edilmiştir. Duygusal durumdaki değişikliklerin insanların yeme davranışındaki değişikliklerle paralel bir ilişkiye sahip olduğu kabul edilmektedir. Bir araştırmada yemek yeme ile çeşitli duygusal durumlar arasındaki ilişki araştırılmıştır. Sonuç olarak, çok yemek yemenin üzüntü, umutsuzluk ve bitkinlik duygularıyla bağlantılı iken, az yemek yemenin kaygı, gerginlik ve acı duygularıyla bağlantılı olduğu gösterilmiştir.
Kaygı durumu nasıl hafifletilebilir?
Kaygıyı durumunu hafifletmek için kullanılabilecek yöntemler aşağıda verilmiştir.
-
Yaşam tarzı: Araştırmacılar, şeker, kafein, nikotin, alkol ve her türlü uyancının kullanımından uzak durulması gerektiğini belirtir. Yeterli süre uyumak, düzenli bir yaşam tarzı, sağlıklı beslenmek ve stresten uzak durmak kaygıyı hafifletecek yaşam tarzı değişikliklerinde dikkat edilmesi gereken noktalardır.
-
Fiziksel egzersiz: İlaç kullanımına ve davranış tedavisine başlamadan önce, birçok kişi, kaygı ile tek başına başa çıkmaya çalışır. Düzenli spor yapmak sıklıkla etkili olur. Spor yaptıktan sonra salgılanan endorfinin doğal bir anksiyete önleyici kimyasal olduğu düşünülmekteydi, ancak günümüzde bu durum ile ilgili net bir yanıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte çeşitli hastalıklar üstünde yapılan araştırmalarda, günde yarım saat yürümenin insanı rahatlattığı gösterilmiştir.
-
Yoga yapmak: Yoga yapmak, etkili terapiler arasında yer almaktadır. Yoga hem fiziksel egzersizi hem de meditasyonu içermektedir. Yoga sırasında solunum teknikleri ile zihni sakinleştirilir. Bununla birlikte panik atak sırasında yavaş nefes almak etkili olmaktadır. Bunun nedeni ise kalp ritmi düşer ve beden oksijenle ferahlar. Bazı anksiyete hastaları da meditasyon uygulamakta veya masaj yaptırmaktadır.
-
Kaygıyı kabullenmek: Endişe hissi aylar veya yıllar boyunca gizlendiğinde, endişe duymanın kişinin kendi hatası olduğunu sanmayı sürdürür. Kaygı duymak kişinin kendi hatası değildir. Kişi kaygı durumunu kabul etmelidir. Kişi kendini nasıl hissettiğini, güvendiği bir arkadaşı, eşi veya bir akrabası ile paylaşılabilir. Bununla birlikte bir doktor ile de paylaşılabilir.
Kaygı hisleri kabul edildiğinde, kişi kendini daha iyi hissetmek için önemli bir adım atmış olur. Kaygıyı kabul etmek, kişinin yaşadığı bu soruna bir isim vermiş olur ve bu sayede bunu çözmeye yönelebilir.
-
‘’Kuvvet” dilini kullanmak: Zihin-beden araştırmalarına göre kullanılan kelimelerin, kişinin kendini nasıl hissettiği üzerinde önemli etkisi bulunmaktadır. Kaygı sorunu yaşayan kişilerin çoğu özgüvenlerine zarar veren olumsuz kelimeler kullanır. Yapamam, her zaman, hiçbir zaman ve yapmalıyım örnek olarak verilebilir.
Bu kelimeler endişe ve korkuların devam etmesine sebep olur. Bunlar kişinin kendi hakkında olumsuz tahminlerde bulunmasına ve bu durum da kaygılı düşünce ve fiziksel semptomların ortaya çıkmasına yol açar.
Bu kelimeler yerine “kuvvet” dilini kullanarak kaygı hafifletilebilir. Kuvvet dili demek, özdeğerin ve kişisel gücüne dair hislerini iyileştiren kelimeler kullanmak anlamına gelir. Örneğin kaygımı kontrol edemiyorum yerine kaygımı kontrol edebilirim ve bunu yenebilmek için gerekli olan becerileri öğreniyorum kullanılabilir.
-
Gerçekleştirilebilir hedefler belirlemek: Kaygılı insanlar, kendileri için gerçekçi olamayacak derecede yüksek hedefler belirleme eğilimine sahiptirler. Bu eğilime karşı gelmek için, daha kolay gerçekleştirebilecek hedefler belirlenmelidir. Bu kişinin kendine olan güveninizi ve başarma hissi için önemlidir.
Stresle baş etmek ve kaygıları hafifletmek için beceriler öğrenmek, küçük adımlar atmak için faydalıdır. Örnek olarak, hedeflerin derin nefes almayı yaşamına katılması ise bunu bir saat süresince denemek yerine, 3 ila 4 kez birer dakikalık aralıklarla denemeye başlanabilir.
Gerçekleştirilebilir hedefler belirlemek kişinin zamanla daha fazla ilerlemesine yardımcı olur. Bu da kişinin ulaşmayı amaçladığı son noktaya yani daha az endişeli ve mutlu hayata ulaşmaları anlamına gelir.
Kaygı durumda neden yeme isteği artar?
Aşırı yeme hastalığı olan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda, büyük bir kısmının geçmişte depresyon yaşadıkları gösterilmiş ve yaşamamış kişilerin ise depresyona yatkın olduğu bulunmuştur.
Günlük yaşamın stresi, üzüntü, sıkıntı, duyulan kaygılar ve öfke de aşırı yeme hastalığını tetiklenmesine neden olabilir. Aynı zamanda yapılan çalışmalara göre ailesinde yeme bozukluğu bulunan kişilerin bu bozukluklara olan yatkınlıklarının yüksek olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte ebeveynlerinin sahip oldukları yeme tutumları da çocuklarda yeme bozukluklarının oluşumunu etkileyebilmektedir. Bu durumun genetik mi yoksa anne ve babadan öğrenme yoluyla mı oluştuğu konusunda henüz net bir yanıt bulunmamaktadır.
Aşırı yeme davranışına sahip kişiler üzerinde yapılan klinik gözlemler ve değerlendirmelerin çoğunluğunda altta yatan bir psikolojik sorun bulunduğu görülmektedir. Bazı durumlarda, hormonal dengesizlikler bireyin aşırı yemesine neden olabilir. Bununla birlikte, hormonal bir sorun yoksa ve kişi sürekli ve düzenli olarak, ihtiyaç duymamasına rağmen aşırı yeme davranışı sergiliyorsa duygusal yeme davranışı içindedir. Tıpkı bağımlılıklarda olduğu gibi yemek yemeden de insan kendini rahat ve sakin hissedemez. Bir süre sonra, aşırı yemesine neden olan kaygı, sıkıntı veya düşük ruh hali tekrar eder.
Bulimia nervoza ve anksiyete ilişkisi nedir?
Tıp uzmanları, bulimianın kesin nedeni hakkında henüz kesin bir sonuca varmamıştır. Diğer bozukluklara benzer şekilde, beslenme bozukluklarının ortaya çıkması, genetik, biyoloji, duygusal iyilik ve sosyal beklentiler dahil olmak üzere çeşitli değişkenlerden etkilenebilir. Bunlar kişiye göre değişkenlik gösterir.
Bulimia, kadınlarda erkeklerden daha yaygın olarak görülmektedir. Bununla birlikte, bulimianın ortaya çıktığı zaman sıklıkla ergenliğin bitimine veya yetişkinliğin başlangıcıdır.
Bulimia riskini artırabilecek çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar arasında biyolojik ve kalıtsal faktörler ilk sırada bulunabilir.
Kardeşler, ebeveynler ve çocuklar gibi yeme bozukluğu olan birinci derece akrabaları olan kişilerin yeme bozukluğu geliştirme olasılığı daha yüksektir, bu da olası bir kalıtsal bağlantıya işaret etmektedir. Bununla birlikte, bulimia nervoza riskini artıran diğer bir etken ise bir çocuklukta ve gençlikte aşırı kilolu olmaktır.
Beslenme bozuklukları, psikolojik ve duygusal sorunlara karşı hassasiyetten da kaynaklanabilir. Yeme bozuklukları ayrıca depresyon, anksiyete bozuklukları ve madde kullanım bozuklukları gibi psikolojik ve duygusal sorunlarla yakından bağlantılıdır. Tüm bunlara ek olarak beslenme bozuklukları, travmatik olaylardan kaynaklanan stresin yanı sıra aile, okul ve işyeri gibi çevresel değişkenlerden de kaynaklanabilir.
Diyet yapan kişilerde yeme bozuklukları görülme riski daha yüksektir. Bulimiası olan birçok kişi, aşırı yeme atakları sırasında aldıkları kalorilerde ciddi kısıtlamalara gitmeye yönelir. Buna göre aşırı yeme ataklarının tetikleyicileri arasında besinin kendisi, can sıkıntısı, stres ve vücudunu beğenmeme sayılabilir.