Büyük sağlık tehlikesi: Tansiyon nedir?
En büyük sağlık problemlerinden biri olan tansiyonun vücuttaki tüm etkilerini sizin için kaleme aldık.
Tansiyon, kanın atardamarların duvarlarına yaptığı basınç olarak bilinmektedir. Arterler, kanı kalpten vücudun geri kalanına ileten damarlardır. Gün boyunca kan basıncı doğal olarak yükselmekte ve düşmektedir.
Kan basıncı milimetre civa (mmHg) cinsinden ölçülür ve 2 rakam olarak gösterilir. Bunlar, sistolik basınç (kalbin kanı dışarı ittiğinde oluşan basınç) ve diastolik basınç (kalbin atımlar arasında durduğunda oluşan basınç) olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin, kan basıncı 140 üzerinde 90 veya 140/90 mmHg ise, sistolik basıncın 140 mmHg ve diyastolik basıncın 90 mmHg olduğu anlamına gelmektedir.
Optimum tansiyon oranı kişiye bağlı değişiklik gösterse de,ideal kan basıncının 90/60 mmHg ile 120/80 mmHg arasında olduğu kabul edilmektedir.
Buna ek olarak yüksek tansiyon 140/90 mmHg veya daha yüksek olarak kabul edilir. Düşük kan basıncının ise 90/60 mmHg veya daha düşük olduğu kabul edilmektedir.
Tansiyon Çeşitleri Nelerdir?
Tansiyon çeşitleri aşağıda listelenmiştir.
- Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon)
- Hipotansiyon (Düşük Tansiyon)
- Göz Tansiyonu
1. Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon)
Hipertansiyon olarak da adlandırılan yüksek tansiyon, normalden daha yüksek olan kan basıncını ifade etmektedir. Tansiyon gün boyunca yapılan aktivitelere bağlı olarak değişir. Düzenli olarak yapılan tansiyon ölçümlerinde normalden daha yüksek olan kan basıncı kaydedilmesi, yüksek tansiyon (hipertansiyon) teşhisine yol açabilir.
Tansiyon ne kadar yüksekse, kalp hastalığı, kalp krizi ve felç gibi ek sağlık sorunları geliştirme riski de o kadar yüksek olmaktadır.
Yaygın olarak arter olarak bilinen dar kan damarlarında kan akışı daha zordur. Arterlerin darlığı ne kadar fazla ise direnç ve kan basıncı da o kadar yüksek olur. Uzun vadede, artan baskı kalp hastalığı gibi sağlık sorunlarına sebep olabilir.
Hipertansiyon oldukça yaygın görülen bir durumdur ve genellikle birkaç yıl içerisinde gelişmektedir. Bu süreçte sıklıkla, herhangi bir semptomun fark edilmemektedir. Yüksek tansiyon, herhangi bir semptom bulunmasa bile gözler , beyin, kalp ve böbrekler dahil olmak üzere kan damarlarına ve organlarına zarar verebilir.
Bu nedenle yüksek tansiyonu erken teşhis etmek önemlidir. Düzenli olarak yapılan kan basıncı ölçümleri yüksek tansiyonu tespit etmede yardımcı olabilir.
İki çeşit hipertansiyon (yüksek tansiyon) bulunmaktadır.
- Birincil hipertansiyon
Birincil hipertansiyon olarak adlandırılan bu tip yüksek tansiyon, zamanla gelişmektedir. Çoğu bireyde bu tip yüksek tansiyona rastlanmaktadır.
- İkincil hipertansiyon
Altta yatan bir rahatsızlık, bazı kişilerde yüksek tansiyona neden olabilir. İkincil hipertansiyon, aniden ortaya çıkan ve birincil hipertansiyona göre daha yüksek tansiyona neden olmaktadır.
Hipertansiyon Belirtileri Nedir?
Hipertansiyon genellikle fark edilmeyen bir durumdur. Birçok kişide herhangi bir belirti veya semptom gözlemlenmemektedir. Yüksek tansiyon belirtilerinin görünür hale gelmesi uzun yıllar alabilmektedir.
Şiddetli hipertansiyon belirtileri şunlardır.
- Yorgunluk ve kafa karışıklığı
- Görme sorunları
- Göğüs ağrısı
- Nefes almada zorluk
- Düzensiz kalp atışı
- Baş dönmesi
Yüksek hipertansiyon, hasta hipertansif krizde olmadığı sürece burun kanaması veya baş ağrısı ile nadiren görülmektedir.
Hipertansiyon Kimlerde Görülür?
Birincil hipertansiyon (yüksek tansiyon) görülme riski yüksek olan kişiler aşağıda verilmiştir.
Potasyum , hücrelerdeki sodyum miktarını dengelemede rol oynar. Bu nedenle de kalp sağlığı için potasyum dengesi çok önemlidir. Diyete yeterince potasyum eklenmediğinde veya dehidrasyon ve diğer sağlık sorunları nedeniyle çok fazla potasyum kaybedildiğinde, kanda sodyum birikmesi meydana gelebilir.
Fazla kilolu veya obez bireylerde yüksek tansiyon görülme riski fazladır. Kilo arttıkça, dokular besin ve oksijen sağlamak için daha fazla kana ihtiyaç duyar. Kan damarlarındaki kan akışı miktarı yükseldikçe, arter duvarlarındaki basınç da artmaktadır.
Ailesinde yüksek tansiyona sahip bireylerin olduğu kişiler hipertansiyon görülebilir.
Fiziksel olarak aktif olmayan kişilerin kalp atış hızı daha yüksektir. Kalp her kasılma ile ne kadar zor çalışırsa ve atardamarların üzerindeki kuvvet ne kadar büyükse, kalp atış hızı da o kadar yüksek olmaktadır. Fazla kilolu olmak aynı zamanda fiziksel aktivite eksikliği ile de ilişkilidir.
Sigara içmek yalnızca anlık olarak kan basıncınızı yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda tütündeki kimyasallar atardamar duvarına zarar verebilir. Bu, arterleri daraltabilir ve kalp hastalığı riskine yol açabilir. Pasif içicilik de potansiyel olarak kalp hastalığı riskini artırabilmektedir.
Yaşlandıkça yüksek tansiyon riski yükselmektedir. 64 yaşına kadar erkeklerin yüksek tansiyona sahip olma olasılığı kadınlardan daha fazladır. 65 yaşından sonra ise kadınlar yüksek tansiyona sahip olmaya daha yatkın olmaktadır.
Öğünlere çok fazla tuz (sodyum) eklemek, vücudun sıvı tutmasına neden olur. Bu durum ise kan basıncının yükselmesine yol açar.
Aktif olmayan kişiler daha yüksek kalp atış hızına sahip olma eğilimindedir. Kalp atış hızı ne kadar yüksek olursa kalp, her kasılmada o kadar çok çalışmak zorunda kalır ve atardamarların üzerindeki kuvvet o kadar güçlü olur. Bununla birlikte fiziksel aktivite eksikliği de aşırı kilolu ve obez olma riskini artırmaktadır.
Çok fazla alkol içen kişilerin hipertansiyon geliştirme riskleri yüksektir.
İkincil hipertansiyona yol açabilecek bazı durumlar aşağıda verilmiştir.
- Böbrek hastalığı
- Doğuştan kan damarları kusurları
- Bazı endokrin tümörleri
- Tiroid ile ilgili sorunlar
- Adrenal bez rahatsızlıkları
- Bazı ilaçların yan etkileri
- Obstrüktif uyku apnesi
- Aşırı alkol tüketimi
Hipertansiyon Nasıl Tedavi Edilir?
Yaşam tarzı değişiklikleri, yüksek tansiyon tedavisine destek olabilir. Daha az tuz içeren bir diyet, tüketilen alkol miktarını sınırlamak, kilo yönetimi ve düzenli yapılan fiziksel aktivite gibi yaşam tarzı değişiklikleri, doktorlar tarafından önerilebilmektedir.
Hipertansiyon tedavi yöntemlerinden biri de ilaçlardır. Doktorlar tarafından yazdığı yüksek tansiyon ilaç türü, kişinin tansiyon ölçümlerine ve genel sağlığına bağlıdır.
2. Hipotansiyon (Düşük Tansiyon)
Kan basıncının normal aralığının altına düşmesi hipotansiyon olarak adlandırılır. Hipotansiyon, genellikle semptomlar oluşturacak kadar şiddetli olduğunda tedavi edilir. Düşük tansiyon, akut (kısa süreli) veya kronik (uzun süreli) bir rahatsızlık olabilir. En yaygın hipotansiyon (düşük tansiyon) türleri şunlardır.
- Ortostatik hipotansiyon: Postural hipotansiyon olarak da adlandırılmaktadır. Bu tansiyon türü hızla ayağa kalkma veya pozisyon değişme gibi durumlarda baş dönmesine veya sersemlik hissine neden olur.
- Postprandiyal hipotansiyon: Kişinin yemek yedikten sonra kan basıncının aniden düşmesi, baş dönmesine yol açar.
- Sinirsel aracılı hipotansiyon: Düşük tansiyona sahip bireylerin uzun bir süre egzersiz yaptıktan veya ayakta durduktan sonra kan basıncının düşmesi ile mide bulantısı, bayılma, baş dönmesi veya rahatsızlık hissi yaşamasına yol açar.
Hipotansiyon Belirtileri Nedir?
Düşük tansiyon belirtileri zamanla kötüleşebilir veya aniden ortaya çıkabilir. Hipotansiyon belirtileri şunlardır.
- Mide bulantısı
- Baş dönmesi ve bayılma
- Bulanık görme
- Soğuk ve terli cilt
- Hızlı nefes alma
- Halsizlik
- Kusma
- Depresyon
- Aşırı terleme
Hipotansiyon Kimlerde Görülür?
Bazı düşük tansiyon tüleri yaşa ve diğer diğer faktörlere bağlı olarak daha fazla görülmektedir.
65 yaş üstü yetişkinlerin yemekten sonra veya ayakta durduktan sonra kan basıncında düşme riski daha yüksektir.
Sinirsel aracılı hipotansiyon ise çocukları ve genç yetişkinlerde daha sık etkilemektedir.
Yüksek tansiyon için belirli ilaç kullanan kişilerde düşük tansiyon geliştirme olasılığı daha yüksektir.
Düşük tansiyon, parkinson hastalığı, diyabet ve bazı kalp hastalıkları olan kişilerde daha sık görülmektedir.
Hipotansiyon Nasıl Tedavi Edilir?
Herhangi bir belirti veya semptoma sahip olmayan düşük tansiyon türleri için genellikle tedaviye gerek duyulmamaktadır.
Bununla birlikte belirtiye sahip olan hipotansiyonda, tedavi belirtilere göre belirlenmektedir. Örneğin, bazı ilaçlar düşük kan basıncına yol açmaktadır. Bu durumda tedavi genellikle ilacı değiştirmeyi veya durdurmayı veya dozu azaltmayı gerektirmektedir.
Düşük kan basıncının nedeni bilinmiyorsa veya herhangi bir tedavi mevcut değilse, amaç kan basıncını yükseltmek ve belirti ve semptomları azaltmaktır.
Hipotansiyon tedavisi, sorunun kaynağına göre belirlenmektedir. Şiddetli hipotansiyonu olan kişilere, doktor tarafından kan basıncını artırmak için size IV sıvı verebilir.
Ayrıca uzmanlar, yaş ve sahip olduğu hipotansiyon türü gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak aşağıdakilerden bir veya daha fazlasını önerebilmektedir. Uzmanlar tarafından önerilen diyet değişiklikleri arasında daha fazla su tüketmek, alkol tüketimini azaltmak, sodyum kan basıncını yükselttiği için tuz alımını bir miktar artırmak ve karbonhidratların sınırlanması yer almaktadır.
Uzmanlar tarafından önerilen yaşam tarzı değişiklikleri ise kompresyon çorapları giymek, oturduktan veya uzandıktan sonra yavaşça bir şekilde ayağa kalkmak ve uzun süre ayakta durmaktan kaçınmaktır.
Düşük tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, kan basıncını artıran midodrin ve kan hacmini artıran fludrokortizondır.
3. Göz Tansiyonu
Oküler hipertansiyon, göz içi basıncı olarak bilinen göz içindeki basıncın normalden daha yüksek olduğunu tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Göz basıncının ölçümü milimetre civa (mm Hg) cinsindendir. Oküler basıncın normal aralığı 10-21 mm Hg'dir ve oküler hipertansiyon, gözdeki basıncın 21 mm Hg'den fazla olması durumudur.
Gözün önündeki sıvı düzgün şekilde boşalmadığında veya göz çok fazla sıvı ürettiğinde, gözdeki basınç çok yükselebilir. Bu durum oküler hipertansiyon olarak bilinir.
Glokom, körlüğe neden olabilen bir dizi göz hastalığıdır. En yaygın nedenlerinden biri yüksek oküler basınçtır.
Normal koşullarda gözün içerisinde sulu sıvı olarak bilinen bir sıvı bulunur ve bu göz içi sıvısı göz trabeküler ağ ile terk eder. Glokom, göz içi sıvısının çıkış yolunun çıplak gözle görülemeyecek şekilde tıkanması sonucu göz içi sıvısının artması ve buna bağlı olarak göz içi basıncının artması sonucu oluşur. Yaygın olarak optik sinir olarak bilinen görme siniri, artan göz içi basıncı nedeniyle de zarar görür ve bu da sinirde onarılamaz hasara neden olur.
Oküler hipertansiyonun kırmızı göz veya göz ağrısı gibi belirgin belirtileri bulunmamaktadır. Bu nedenle de göz tansiyonunun yüksek olup olmadığı bir optometrist veya göz doktoru tarafından yapılan kapsamlı bir göz muayenesi sonrasında teşhis edilmektedir.
Oküler hipertansiyonu tedavisinde, göz doktoru tarafından göz tansiyonunu düşürmek için göz damlası yazılabilir.
Ancak bu ilaçlar yan etkilere yol açabileceğinden, bazı göz doktorları göz içi basıncı izlemeyi ve yalnızca glokom gelişiminin diğer belirtileri gösterdiğinde tedaviye başlamayı tercih etmektedir.
Göz damlalarının göz içi basıncını düşürmede etkisiz olduğu durumlarda, yüksek göz tansiyonunu tedavi etmek için glokom cerrahisi de dahil olmak üzere diğer glokom tedavi önlemleri önerilmektedir.
Oküler hipertansiyona neden olan faktörler şunlardır.
- Bazı ilaçlar: Bazı ilaçlar yan etki olarak oküler hipertansiyona neden olabilir. Astım ve diğer hastalıkların tedavisinde kullanılan steroid ilaçları, oküler hipertansiyon riskini yol açabilir.
- Göz travması: Gözde oluşan bir yaralanma, göz sıvısı üretimi ve gözden tahliye arasındaki dengeyi kötü etkileyebilir. Bu da oküler hipertansiyona sebep olabilir. Bu durum bazı durumlarda yaralanmadan uzun bir süre sonra gelişebilmektedir.
- Aşırı göz sıvısı üretimi: İrisin altında yer alan ve aköz üreten siliyer cisim, göz tarafından üretilen şeffaf bir sıvıdır. Su, göz bebeğinden aktıktan sonra iris ile kornea arasındaki bölgeyi doldurur.
Göz sıvısı, irisin ve kornea arasındaki bu bölgede trabeküler ağ olarak bilinen bir yapıdan geçerek gözden tahliye olur. Siliyer cisim de üretilen çok fazla sıvı, göz içindeki basınç yükselir ve oküler hipertansiyona sebep olur.
Hamilelikte Tansiyon Nedir?
Hamilelikte yüksek tansiyona gestasyonel hipertansiyon denir. Gestasyonel hipertansiyon, bir kadının kan basıncının hamileliğin ilk 20 haftasında normal sınırlar içinde kalması, ancak ikinci yarısında 140/90 mm Hg veya üzerine çıkmasıyla gelişir.
Sağlıklı hamileliklerde bebeğin büyümesi için gerekli olan besin ve oksijeni anne sağlamaktadır. Bu durum yeterli miktarda anne kanı plasentada dolaştığı, besin ve oksijenin göbek kordonundan bebeğe geçtiğinde meydana gelir. Hamilelik sırasında yüksek tansiyon bazı komplikasyonlara neden olabilir. Bunlar arasında sezaryen doğum ihtiyacı, fetal büyüme sorunları ve erken doğum yer almaktadır.
Gebelikte hipertansiyon kronik hipertansiyon ve gebeliğe bağlı hipertansiyon olmak üzere iki ana kategoriye ayrılmaktadır. Kronik hipertansiyon, hamilelikten önce mevcut olan yüksek tansiyondur. Hamileliğin ilk 20 haftasında hipertansiyon gelişirse, doğum sonrasında da devam edebilir. Gebeliğe bağlı yüksek tansiyon bozuklukları ise genellikle gebeliğin ilk 20 haftasından sonra ortaya çıkmaktadır.
Hamilelikte gelişen hipertansiyon nedenleri şunlardır.
- Aşırı kilolu veya obez olmak
- Yetersiz fiziksel aktivite
- Sigara ve alkol tüketimi
- İlk hamilelik
- Ailede gebelikle bağlantılı hipertansiyon öyküsünün varlığı
- 35 yaş üstü hamilelik
- Diyabet veya bazı otoimmün hastalıklar
Gebelikte hipertansiyon, potansiyel olarak yaşamı tehdit eden sonuçlardan kaçınmak için sürekli olarak kontrol edilmelidir. Yüksek tansiyon türüne ve ciddiyetine bağlı olarak ilaçlar reçete yazılmaktadır.
Hamilelik boyunca yüksek tansiyon, bazı durumlarda herhangi bir belirtiye yol açmayabilir. Preeklampsinin bir sonucu olarak yaygın olarak görülen yüksek tansiyon semptomları şunlardır.
- Ellerde veya yüzde anormal şişlik
- Sürekli baş ağrısı
- Karın ağrısı
- Nefes almada zorluk
- Çoğul gebelik
- Şişme (ödem)
- Gebeliğin 20. haftasından sonra başlayan veya kötüleşen mide bulantısı ve kusma
- Görme problemleri
- Mideye yakın veya karnın sağ üst tarafında hissedilen ağrı
Hipotansiyon, çok daha az yaygın olmakla birlikte, doğrudan hamilelikle ilişkili olabilmektedir. Dolaşım sistemi hamilelik sırasında fetüse uyum sağlamak için genişler. Dolaşım genişledikçe, kan basıncında da küçük bir düşüş yaşanabilir. Bu durum sıklıkla hamileliğin ilk 24 haftasında görülür.
Hamilelikte bebeğe besin ve oksijen sağlamak için kan hacminde hızlı bir artış gerçekleşmektedir. Bu artış damarların genişlemesine ve kan basıncının düşmesine yol açar. Buna ek olarak hamilelikte düşük tansiyonun nedenleri şunlardır.
- Dehidrasyon
- Düşük kan şekeri
- Şeker hastalığı
- Kalp sorunları
- Enfeksiyon
- Tiroid problemleri
- Yetersiz beslenme
- Şiddetli alerjik reaksiyonlar
Hamilelikte yaygın olarak görülen düşük tansiyon semptomları şunlardır.
- Baş dönmesi
- Soğuk veya nemli cilt
- Bulanık görme
- Hızlı nefes alma
- Bayılma
- Dehidrasyon
Hafif hipotansiyon atakları normalde tıbbi müdahale gerektirmemektedir. Bunun yerine doktorlar tarafından yaşam tarzı değişiklikleri önerilmektedir. Bu değişiklikler şunları içermektedir.
- Bol sıvı alınmalı
- Yeterli oranda tuz tüketilmeli
- Aşırı karbonhidrat tüketiminden kaçınılmalı
- Doktor tarafından verilen günlük takviyeler düzenli olarak kullanılmalı
- Çok fazla kafein tüketiminden kaçınılmalı
Yalancı Tansiyon Nedir?
Vücudun ihtiyacına uygun olarak kan basıncının yükselmesi ve düşmesi, günlük kan basıncı değişiklikleri olarak adlandırılmaktadır. Bu aktivitenin yeterince uzun bir süre takip edilmemesi, hipertansiyonun yanlış teşhisine ve birçok kişinin ihtiyacı olmadığı halde tedavi görmesine neden olmaktadır. Hipertansiyon hastalığı tanısı alarak, tedaviye başladığı halde aslında hipertansiyonu bulunmayan bu durum, yalancı hipertansiyon olarak bilinmektedir. Türkiye Hipertansiyon Prevalans Araştırması'na göre, 18 yaş üstü her üç kişiden birini hipertansiyon etkilemektedir. Günlük yaşamda vücudun ihtiyaçlarına göre artan ve azalan kan basıncı değişiklikleri, yeterince uzun süre izlenmezse yanlış tanıya neden olabilir. Sonuç olarak, birçok kişi ihtiyaç duymamasına rağmen tedavi almaktadır. Sonuç olarak tek bir muayene ve ölçüm hipertansiyon tanısı koymada yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle de doğru teşhis için en az üç test ve muayene yapılması gerekmektedir.
Çok fazla sayıda kişi yalancı hipertansiyon ile karşı karşıya kalmaktadır. 35-40 yaş arasında hipertansiyon hastası bulunduğu düşünülen kadınların yalnızca % 15’i, erkeklerin ise yalnızca % 30’u gerçek hipertansiyon hastalığı bulunmaktadır. Hipertansiyona sahip olduğu düşünülen üç kişiden birinin tansiyon hastalığı bulunmamaktadır.
Tansiyonun Zararları Nedir?
- Hipertansiyon, arterlerin sertleşmesine ve kalınlaşmasına (ateroskleroz) yol açabilir ve bu durum kalp krizi, felç veya diğer komplikasyonlara neden olabilir.
- Anevrizmalar, kan arterleri zayıfladığında ve yüksek tansiyonun bir sonucu olarak şiştiğinde ortaya çıkar. Bir anevrizmanın yırtılması tehlikeli olabilmektedir.
- Kalp yetmezliği ciddi bir durumdur. Kalbin, damarlardaki artan basınca karşı kan pompalamak için daha çok çalışması gerekir. Bu durum, sol ventrikül hipertrofisine neden olur. Kalınlaşan kas, sonunda vücudun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli kan pompalamakta zorlanarak kalp yetmezliğine sebep olabilir.
- Böbrek kan damarları zayıflar ve daralır. Bu böbreklerin doğru şekilde çalışmasını zorlaştırabilir.
- Yüksek tansiyon, gözlerdeki kan damarlarının kalınlaşmasına, daralmasına veya yırtılmasına neden olarak görme kaybına yol açabilir.
- Kontrolsüz yüksek tansiyon metabolik sendroma yol açabilir. Bu sendrom, bel çevresinde kalınlaşma, yüksek trigliseritler, düşük HDL (yüksek yoğunluklu lipoprotein), yüksek insülin seviyeleri ve yüksek tansiyon dahil olmak üzere vücudun metabolizmasındaki bozuklukları ifade etmektedir. Metabolik sendrom, diyabet, kalp hastalığı ve felç geliştirme olasılığını artırmaktadır.
- Yüksek tansiyon kontrol altına alınmadığında, hatırlama, öğrenme ve düşünme yeteneğini olumsuz yönde etkileyebilir. Hafıza veya kavramları anlama ile ilgili problemler, yüksek tansiyonu olan kişilerde daha yaygın görülmektedir.
- Aşırı derecede düşük tansiyon, vücudu işlevlerini yerine getirmek için yeterli oksijene sağyamaz. Bu durum kalp ve beyinde hasara yol açabilir.
Tansiyon Hastaları Nasıl Beslenmelidir?
DASH diyeti, yüksek tansiyonu (hipertansiyon) yönetmenize veya önlemenize yardımcı olabilecek besleyici bir beslenme planıdır. DASH, Hipertansiyonu Durdurmak için Diyet Yaklaşımlarının kısaltmasıdır.
DASH diyetinde potasyum, kalsiyum ve magnezyum içeriği yüksek gıdalar yer almaktadır. Bu besinler kan basıncı yönetimine yardımcı olmaktadır. Diyet, sodyum, doymuş yağ ve şeker içeriği yüksek gıdaları kısıtlamaktadır.
Yapılan çalışmalarda, DASH diyetinin kan basıncını iki hafta kadar kısa bir sürede azalttığı gösterilmiştir. Kandaki düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol seviyeleri, sağlıklı bir diyet ile de azaltılabilir. Kalp hastalığı ve felç için iki ana risk faktörü, yüksek tansiyon ve yüksek LDL kolesterol seviyeleridir.
DASH diyeti meyve, sebze ve tam tahıllar bakımından zengindir. Buna ek olarak, yağsız veya az yağlı süt ürünleri, kümes hayvanları, balık, fındık ve fasulye içerir. Yağlı etler ve tam yağlı süt ürünleri gibi doymuş yağ açısından yüksek gıdaları tüketimi azaltılmaktadır.
DASH diyetinin, günlük ve haftalık beslenme hedefleri bulunmaktadır. Tüketilmesi gereken porsiyon miktarı ise günlük kalori ihtiyacına bağlıdır.
Hangi Besinler Tansiyonu Yükseltir?
Tansiyonu yükselten besinlerin listesi aşağıda verilmiştir.