Diyabet nedir? Belirtileri, teşhisi, çeşitleri ve tedavi yöntemleri
Hangi diyabet tipinde doğru beslenme ile tedavi mümkün? Diyabetlilerde su ihtiyacı neden daha fazla oluyor?
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, birçok ülkede halk sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklar arasında yer alıyor. O derece ki Uluslararası Diyabet Federasyonu, 2030 yılında dünyadaki diyabet hastalarının sayısının 552 milyona ulaşacağını tahmin ediyor. Türkiye’de ise nüfusun yaklaşık %7’sinin diyabetli olduğu biliniyor. Hastalığın bu kadar yaygın görülmesinin nedeni olarak değişen yeme-içme alışkanlıkları gösterilirken dengesiz ve aşırı beslenmenin yanı sıra genetik etkenler de hastalığın yaygınlaşmasında önemli rol oynuyor.
Diyabet nedir?
Yunancada “şekerli idrar” anlamına gelen Diabetes Mellitus, diyabet hastalığının tam adı olarak biliniyor. Bu isimden de anlaşılacağı üzere diyabet, kandaki glukoz seviyesinin olması gerekenden daha yüksek seviyelerde bulunması sonucu ortaya çıkıyor. Kanda yüksek seviyede glukoz bulunması ise normalde şeker içermeyen idrarda da şekerin bulunmasına yol açıyor. Bu duruma neden olan asıl olay ise vücut için hayati önem taşıyan insülin hormonunun eksikliği ya da yeterli işlevi gösterememesi. Normal şartlarda pankreas tarafından salgılanan insülin hormonu, besinlerde bulunan şekerin hücrelere taşınmasını ve enerji olarak kullanılmasını sağlıyor. İnsülinin görevini yerine getirememesi sonucu ise hücrelere giriş yapamayan şeker kana karışıyor ve kandaki şeker oranını yükseltiyor. Diyabet hastalarının şikayetleri arasında yer alan sürekli yorgunluk hali de insülinin şekeri enerjiye çevirememesi sonucunda ortaya çıkıyor.
Hastalara diyabet tanısı konurken genel olarak kullanılan iki çeşit test bulunuyor. Bunların ilki olan açlık kan şekeri testinin sağlıklı bireylerde 70-100 mg/Dl olarak sonuçlanması gerekiyor ve 126 mg/Dl'in üstünde bir sonuçla karşılaşıldığında doktorlar tarafından diyabet teşhisi konuyor. 100-126 mg/Dl arasında ise doktorlar genelde ikinci bir test uygulama yoluna gidiyor. "Oral glukoz tolerans testi" olarak bilinen bu test tokluk esnasındaki kan şekerini araştırıyor. Yemek yedikten yaklaşık iki saat sonra yapılan bu testte kandaki şeker seviyesinin 200 mg/Dl ve üzerinde olması durumunda diyabet teşhisi konurken, 140-199 mg/Dl aralığı ise gizli diyabet adı verilen ve diyabet öncesi dönemi işaret eden bir sonuç olarak görülüyor.
Diyabet hastalığı ne yazık ki diğer birçok hastalığa da zemin hazırlayabiliyor. Diyabetlilerin karşılaşacağı hastalıklarda tedavi yöntemleri daha sınırlı olduğu için hastaların herhangi bir problemden şikayetçi olmasa bile sık sık kontrole gitmeleri gerekiyor. Kan şekerindeki yaşanan dengesizliklerin sonucunda birçok şeker hastasında göz problemleri yaşanabiliyor. Ayrıca böbreklerin çalışmasında aksaklıklar, cinsel sağlığın bozulması gibi sorunlara da rastlanabiliyor. Diyabetin bir diğer sonucu olan yüksek kan şekeri de kalp ve damar problemlerinin gelişimini hızlandırabiliyor.
Diyabet belirtileri
Sık idrara çıkma en sık rastlanan diyabet belirtileri arasında yer alıyor. Vücuttaki fazla şekerin idrarla atılması vücut suyunun da çekilmesine ve doğal olarak idrar miktarının artmasına neden oluyor. Normalden daha sık idrara çıkıldıkça hastanın su ihtiyacı da doğal olarak artıyor ve böylece bir kısır döngü ortaya çıkıyor. Vücuttan sürekli su çıkışı ise ağız kuruluğu ve susama hissini artırıyor.
Yukarıda da değindiğimiz üzere, insülin hormonunun görevini yapamaması ile vücuttaki şeker enerjiye dönüşemiyor. Bu durum sürekli olarak açlığı tetikliyor. Yiyeceklerin içindeki şeker vücudu enerji bakımından doyuramadığı için yemek yense de bu açlık hissi devam ediyor. Bu durum ancak insülin tedavisi uygulandığında normale dönüyor. Hücrelerin şekeri enerjiye çevirememesinin bir diğer sonucu olarak hastalarda sürekli yorgunluk ve huzursuzluk durumu baş gösterebiliyor. Kandaki şeker seviyesinin çok yüksek çıkması vücudun diğer dokularından olduğu gibi göz merceğinden de su çekilmesine neden oluyor. Göz merceğinin uzun süre glukoza maruz kalması sonucunda mercek şekil değiştirebiliyor ve bu durum görme bozukluklarını beraberinde getiriyor. Ancak kan şekerinin kontrol altında tutularak normal seviyeye çekilebilmesi ile bu sorunun çözülmesi mümkün.
Diyabet tedavisi
Diyabet hastalığı için birçok tedavi yöntemi mevcut olsa da bunların hiçbiri hastalığın tam olarak ortadan kalkmasını sağlamıyor. Hastalığın tedavisinde kullanılan yöntemler ise diyabetin derecesine ve tipine göre değişkenlik gösteriyor. Sağlıklı beslenme, hap ve insülin tedavisi ise hastalığın ilerlemesinin durdurulması için en sık kullanılan tedavi yöntemleri. Özellikle Tip1 diyabet hastalarının doktor tarafından belirlenen tıbbi beslenme diyetini özenle uygulaması gerekiyor. İnsülin tedavisi ile birlikte uygulanan diyetle beraber Tip1 diyabet hastalarının yaşamı daha sağlıklı hale geliyor. Tip2 diyabet hastaları ise gerekli tıbbi beslenme düzeni ve insülin salınımını artıran haplardan yararlanılarak tedavi ediliyor.
Doğru beslenme ile diyabet hastalığının yol açtığı sorunların büyük ölçüde önüne geçilebiliyor. Diyabet hastalarının yaşı, fiziksel durumu ve beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak kişiye özel hazırlanan diyet programlarında özellikle enerji dengesi büyük önem taşıyor. Tip2 diyabetlilerin %80’inin obezite hastası olduğu düşünüldüğünde sağlıklı vücut ağırlığının ne kadar önemli olduğu da anlaşılıyor aslında. Diyabet hastalarının diyetlerinde enerji veren karbonhidratlar mutlaka yer alıyor. Çünkü kompleks karbonhidratlar vücutta kan şekerini yavaş bir şekilde yükseltme ve insülin ihtiyacını azaltma işlevi görüyor.
Protein kaynakları vücudun kendini yenilemesi için kullanılırken yağlar da içerdikleri yüksek enerji ile diyetlerde sıklıkla kullanılıyor. Fakat doğru yağları tüketmek için kırmızı et yerine beyaz ete yönelinmesi, haftada 1-2 kez balık tüketilmesi ve sosis, salam gibi işlenmiş yiyeceklerden kaçınılması tavsiye ediliyor.
Diyabet çeşitleri
İnsülin hücrelerinin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan Tip1 diyabet daha çok çocukluk ve gençlik döneminde görülüyor. Toplumdaki diyabet tanılarının yaklaşık %10’unu oluşturan bu hasta grubu insülin ihtiyacını ömür boyu dışarıdan karşılamak zorunda kalıyor. Özellikle anne, baba, kardeş gibi birinci derece yakınlarında diyabet olan ve gebelik esnasında diyabet tanısı konan kadınlarda Tip1 diyabetin görülme sıklığı artıyor.
Tip1 diyabet hastalarının ideal kan şekeri düzeyinin sağlanmasında günlük egzersizler, diyetler ve kullanılan ilaçlar büyük önem taşıyor. Basit şekerlerin diyetisyen kontrolünde tüketilmesi, besin yoluyla alınan posa miktarının artırılması gibi önlemler Tip1 diyabet hastalarına önerilen diyetlerde yer alıyor. Düzenli beslenme, düzenli egzersiz ve doğru insülin tedavisi uygulandığı takdirde hastalar günlük yaşamına sorunsuz bir şekilde devam edebiliyor. Fakat bu noktalara dikkat edilmediğinde kan şekerinde artış yaşanıyor. Bu durum ise hastaların diyabet kaynaklı diğer problemleri yaşamalarına zemin hazırlıyor.
Tip2 diyabet nedir sorusunun cevabı da yine insülinin salgılanması ile doğrudan ilişkili. Genetik olarak diyabete yatkın kişiler, yoğun stres altında çalışanlar ve obezite sorunu yaşayanlar Tip2 diyabete yakalanma olasılığı yüksek olan kişiler arasında yer alıyor. Tip2 diyabet hastaları genellikle sık idrara çıkma, çok su içme, açlık hissi ve sık sık enfeksiyona kapma gibi problemlerden şikayet ediyor.
Tıpkı Tip1 diyabette olduğu gibi Tip2 diyabet hastaları da doğru beslenme ve düzenli egzersiz gibi sağlıklı alışkanlıklarla günlük hayatlarına sorunsuz devam edebiliyorlar. Tip1 diyabet hastalarından farklı olarak Tip2 diyabet hastaları kan şekerini normal seviyede tutmak için şeker düşürücü haplar kullanıyorlar. Bazı hastalar ise kan şekerini normal seviyeye getirmek için insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyabiliyor. Tedavi yöntemi ne olursa olsun Tip2 diyabet hastalarının da belirli aralıklarla kan şekeri ölçümü yaptırmaları büyük önem taşıyor. Tip2 diyabet hastalarında obezitenin daha çok görüldüğü göz önüne alındığında sağlıklı vücut ağırlığını korumanın diyabet tedavisindeki önemi daha da belirginleşiyor.