‘Eko-anksiyete’lendiniz
Yağan ya da yağmayan yağmurlar sizi endişelendiriyorsa, ''Bu kış kar görmedik'' diye üzülüyorsanız ya da bir an soğuyan bir an ısınan havadan rahatsızsanız ekolojik anksiyete geliştirmiş olabilirsiniz.
İklim değişiklikleri konusunda endişeli misiniz? Ya da bu konuyla alakalı bir şeyler yapamamak sizi çaresiz hissettiriyor mu? Çevrenin mevcut durumuna bakarak kaygı duyuyor musunuz? Bu sorulara yanıtınız evetse, sizin de eko-anksiyeteniz olabilir… Hemen endişelenmeyin, biz yine sizler için işe koyulduk ve araştırdık, eğer siz de eko-anksiyeteniz olabileceğinden şüpheliyseniz buyurun yazımıza.
Sizler için eko-anksiyeteyi, ne olduğunu, yaygın semptomlarını ve nasıl tespit edilip yönetileceğini anlattık…
Eko-anksiyete nedir?
Eko-anksiyete insanların çevreyle olan ilişkisindeki kronik ve şiddetli kaygıyı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. 2017'de Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), eko-anksiyeteyi "çevresel felaketlerin kronik bir korkusu" olarak tanımlamıştır. Eko-anksiyete şu anda Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM-5)’nda listelenmemektedir, yani doktorlar tarafından resmi olarak teşhis edilebilir bir durum değildir, bununla birlikte ruh sağlığı uzmanları, eko-anksiyete terimini, insanların doğayla olan psikolojik ilişkilerini ve bunun kimliklerini, esenliklerini ve sağlıklarını nasıl etkilediğini inceleyen bir dal olan ekopsikoloji alanında kullanırlar.
İklim değişikliğinin ani etkileri - topluluk gruplarına verilen zarar, gıda kaybı ve azalan tıbbi malzeme güvenliği - insanların ruh sağlığına ciddi zararlar vermektedir. Giderek artan deniz seviyeleri ve hava düzenlerindeki değişiklikler de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin kademeli etkileri, kronik ruh sağlığı semptomlarına dahi yol açabilmektedir.
APA, değişen bir iklimin ruh sağlığını çeşitli şekillerde etkileyebileceğine ve ortaya çeşitli sorunlar çıkarabileceğine vurgu yapmaktadır. Bu sorunlar aşağıda listelenmiştir:
●travma ve şok
●travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)
●endişe
●depresyon
●madde bağımlılığı
●saldırganlık
●özerklik ve kontrol duygularının azalması
●çaresizlik, kadercilik ve korku duyguları
Örneğin, önemli yerlerin kaybı bazı insanları etkileyebilir. Geçim kaynaklarının kaybı veya tehdidi de önemli ruh sağlığı etkilerine sahip olabilir.
Sebebi ne olursa olsun kronik veya şiddetli stres, kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve depresyon gibi ciddi sağlık sorunları riskini de artırmaktadır.
Eko-anksiyete ile insanlar ayrıca genel kaygı belirtileri de yaşayabilmektedir.
Eko-anksiyete kavramı nereden geliyor?
Çevresel sorunlarla ilgili kaygı; kasırgalar, kuraklık, orman yangınları gibi iklimle ilgili aşırı hava olaylarını yaşamaktan, risk altında hissetmenizden veya sevdiklerinizin risk altında olduğunu düşünmenizden kaynaklanır.
Çevresel yıkımın medyada yer alması bazı zamanlar içimizi karartıyor hatta sinirlendiriyor olabilir, fakat bazı insanlar için çevresel krizlerdeki artış sadece sinir bozucu, korkutucu ve şok edici değil, aynı zamanda sürekli ve şiddetli bir endişe kaynağıdır. Aşırı hava olaylarının iç savaşları ve kitlesel protestoları körüklemesi de bizi kaygıya sürükleyen faktörlerden olabilir. Bununla birlikte insanların, başta iklim değişikliği olmak üzere çevre sorunlarını kontrol edemeyeceklerini düşündükleri için şiddetli veya kronik kaygı yaşamaya başladıklarına dair bilimsel kanıtlar ortaya çıkmaya başladı. Ayrıca insanların kendilerinin veya nesillerinin davranışlarının çevre ve gelecek nesiller üzerindeki etkisi konusunda kendilerini suçlu veya endişeli hissettikleri görülüyor.
Eko anksiyete kimleri etkiler?
Çevresel zarar tüm insanları eşit şekilde etkilemez. Bu nedenle bazı insanlar ekolojik konularda daha yoğun kaygı duyabilirler.
Dünyanın bazı bölgeleri, kıyı toplulukları ve alçak alanlar dahil olmak üzere aşırı hava koşullarının etkilerine karşı daha savunmasızdır. Özellikle, balıkçılık, turizm ve tarımda çalışanlar gibi geçim kaynakları çevreye bağlı olan kişilerin etkilenme olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, yerli topluluklarda yaşayan insanlar genellikle doğal kaynaklara güvenirler ve daha hassas coğrafi bölgelerde ikamet etme eğilimindedirler. Bu insanlar kimlik, aidiyet ve topluluk duygularına zarar verebilecek barınma, geçim kaynakları veya kültürel miraslarını kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalabilirler.
Çevre işlerinde çalışanlar veya ilk müdahale ve acil sağlık çalışanları eko-endişeye daha yatkın olabilir. Bu gruplar, değişen iklimlerden ve çevresel zararlardan daha fazla fiziksel ve zihinsel sağlık etkileriyle karşı karşıyadır.
Aşağıdaki grupların eko- anksiyete yaşama olasılığı daha yüksek olabilir:
●Yerinden edilmiş insanlar ve zorunlu göçmenler
●Önceden var olan zihinsel veya fiziksel sağlık sorunları olan kişiler
●Düşük sosyoekonomik düzeydeki insanlar
●Çocuklar ve genç yetişkinler
●Daha yaşlı bireyler
Ekolojik anksiyetem olup olmadığını nasıl anlarım?
Eko-anksiyetenin tıbbi bir tanımı olmadığını fakat ruh sağlığı uzmanlarınca kullanılan bir terim olduğunu daha önce söylemiştik. Bir kişi, çevreyle ilgili endişelerinin günlük yaşamlarını, çalışma becerilerini veya kendilerine bakma becerilerini etkilediğinden endişeleniyorsa, bir ruh sağlığı uzmanıyla konuşmalıdır.
Psikologlar ve diğer ruh sağlığı çalışanları, çevre ve iklimle bağlantılı korkuların nasıl tespit edilip yönetileceği konusunda sizlere yardımcı olabilecek en doğru kişilerdir.
Eko- anksiyete nasıl yönetilir?
Çevre sorunlarının çözümü toplumsal değişime ve şirketlerin iklim değişikliğine yaptıkları katkıların sorumluluğunu üstlenmesi gibi parametrelere bağlı olsa da, insanlar genellikle bir dizi strateji kullanarak çevresel sorunları kendi çabalarıyla yönetmeye çalışmalıdır.
Eko-anksiyeteyi ele almak için bazı ipuçları şunları içerir:
Harekete geçmek
İnsanlar, olumlu eylemde bulunmanın kaygı ve güçsüzlük duygularını azaltmaya yardımcı olabileceğini düşünür. Başkalarına yardım etmenin köklü psikolojik faydaları vardır.
Bazı olumlu eylemler şunları içerebilir:
●İyi çevresel uygulamalar hakkında başkalarıyla konuşmak
●Bir çevre grubunda gönüllü olmak
●Geri dönüşüm ve daha az et-süt ürünleri tüketmek gibi sürdürülebilir bir diyet uygulamak ve daha çevreci seçimler yapmak
Ruh sağlığı uzmanları, insanların kendilerini en çok ilgilendiren sorunları belirlemelerine ve sorunlar üzerinde daha fazla kontrol sahibi olduklarını hissetmelerini sağlayacak bir plan geliştirmelerine yardımcı olmaktadırlar.
Eğitim almak
Çevre hakkında doğru bilgi almak, toplulukları güçlendirebilir ve bir kriz meydana geldiğinde hazırlıklı ve dirençli hissetmelerine yardımcı olabilir. Yanlış bilgilere güvenmek veya bilgi eksikliğine sahip olmak ise iklim değişikliği gibi soyut sorunları anlamayı ve işlemeyi zorlaştırabilir. Bu nedenle insanlar, güvenilir, güvenilir bilgiler kullanarak çevre sorunları konusunda kendilerini eğitmekle rahatlayabilirler.
Kendine güvenmek
Stres ve travmanın üstesinden gelme yetenekleri hakkında kendine güvenen insanlar, bu becerilerine daha az güvenen insanlara göre kaygıyla daha iyi başa çıkabilirler.
Örneğin, kişinin kendine olan inancı, doğal afetlerin ardından depresyon ve TSSB riskini azaltmaktadır.
Kendi kendine güveni artırmak için APA şunları önermektedir:
●Destek ve teşvik sağlayan şefkatli, güvene dayalı ilişkileri teşvik etmek
●Sorunları çözülemez olarak görmemek
●Ulaşılabilir hedefler belirlemek ve onlara doğru istikrarlı bir şekilde ilerlemek
●Sorunlara daha geniş bir bağlamda bakmak
●İyi bir öz bakım uygulamak ve olumlu bir öz imaja odaklanmak
●Mümkün olduğunda yerler ve kültürel bağlarla kişisel bağlantıları sürdürmek
●İzolasyondan kaçınmak ve benzer düşünen insanlarla bağlantı kurmaya çalışmak
●İyimser kalmaya çalışmak
Sağlıklı bir iyimserlik derecesine sahip olmak, bir kişinin doğal afetler gibi stresli olaylar yaşadıktan sonra büyümesine ve uyum sağlamasına yardımcı olabilir. Olayları olumlu bir şekilde yeniden çerçevelendirmeye çalışan insanlar, bunun kaygıyla daha iyi başa çıkmalarına yardımcı olduğunu görebilir.
Pozitif düşünme, kronik veya şiddetli kaygı ile ilişkili olumsuz düşünme döngülerini kırmaya da yardımcı olabilir.
Doğa ile güçlü bir bağ oluşturmak
Açık havada veya doğada daha fazla zaman geçirmek, çevre ile olumlu bir bağ kurmayı teşvik ederek eko-anksiyeteyi hafifletmeye yardımcı olabilir.
Hatta psikologlar doğayla bağlantınızın koptuğunu veya bunaldığınızı hissettiğiniz zaman, dokunabileceğiniz bir kaya, dal, kuru bir çiçek veya başka bir doğal nesne bulundurmanızı tavsiye ediyor. Bu, bazı ruh sağlığı uzmanlarının kaygıyı yönetmek için tavsiye ettiği topraklama tekniklerine benzer şekilde çalışan bir yöntemdir.
Aktif olmak
Düzenli egzersiz çoğu kaygı türünü azaltmaya yardımcıdır.
Gerçekçi ve güvenli olduğunda, fosil yakıt bazlı ulaşım kaynaklarını kullanmak yerine yürümek, koşmak veya bisiklete binmek, sık egzersizi teşvik eder ve bireysel sera gazı emisyonlarını azaltır. Düzenli olarak bisiklete binen veya işe yürüyerek giden insanların daha düşük düzeyde işe gidip gelme stresi yaşadığı tespit edilmiştir.
Gerektiğinde kaynaktan ayrılabilmek
Çoğu zaman farkında olmadan, sosyal medyada, reklamlarda gördüğümüz bilgilerden çok etkileniriz. Bir bilgiyi tekrar tekrar görmek, özellikle yanlış, önyargılı veya belirli bir hedefe odaklı bir şekilde sunulmuşsa, strese neden olabilir. İnsanlar çevre sorunları hakkında kendilerini eğitmekten fayda sağlasalar da, çok fazla veya güvenilir olmayan bilgiye maruz kalmak kaygıya neden olur.
Çevresel bilgi kaynaklarının yeniden değerlendirilmesi veya en azından geçici olarak medya kaynaklarının kesilmesi ani stres düzeylerinin azaltılmasına yardımcı olacaktır.
Doktora görünmek
Ruh sağlığı uzmanları, insanların doğayla ilişkilerini yönetmelerine ve günümüzün çevre sorunlarıyla başa çıkmalarına yardımcı olabilecek en uygun kişilerdir.
Şiddetli eko-anksiyetesi olan veya kaygı yönetim ipuçlarına yanıt vermeyen kişiler, kaygılarıyla başa çıkmak için profesyonel yardıma ihtiyaç duyabilir. Eko-anksiyete için profesyonel yardım almak isteyen kişi, uygun bir ruh sağlığı uzmanıyla nasıl bağlantı kurabileceği konusunda bir aile doktoru veya başka bir sağlık çalışanı ile görüşebilir.
Eko-anksiyetesiz günler dileriz…