Low Carb Diyeti: Kilo kaybı için etkili bir yöntem mi
Düşük karbonhidratlı diyet kilo vermenin ve daha da önemlisi verilen kiloyu korumanın en iyi yolu mudur?
Düşük karbonhidratlı diyetin tanımı gevşektir. Bazı insanlar için bu, rafine karbonhidrat alımını rastgele azaltmak anlamına gelebilir. Diğerleri için ise toplam karbonhidrat içeriğini belirli bir hedefe düşürmek anlamına gelir. Çoğu düşük karbonhidratlı diyet, günlük 50 gram karbonhidrat hedeflerken, bazıları günde 150 grama kadar karbonhidrata izin verir.
Araştırmalar, insanların düşük karbonhidratlı diyetlerle kilo verebildiğini gösteriyor ancak herkesin aynı deneyimi yaşayacağına dair bir garanti yok. Çoğu kişi karbonhidratları azaltmak gibi diyet değişiklikleri yaptığında biraz kilo vermeyi bekleyebilir. Vücudunuzun diyet değişikliklerine nasıl tepki verdiğini bilmek, kilo verme tahminlerinizi bilgilendirebilir.
Düşük karbonhidratlı diyet genellikle kilo kaybı için kullanılır. Bazı düşük karbonhidratlı diyetler, kilo kaybının ötesinde sağlık yararları da sağlayabilir; örneğin, tip 2 diyabet ve metabolik sendrom riskini azaltabilir.
Düşük Karbonhidratlı Diyeti Ne İçin Uygulayabilirsiniz?
Düşük karbonhidratlı bir diyeti şu nedenlerle tercih edebilirsiniz:
-
Kilo vermenize yardımcı olacak bazı karbonhidratları sınırlayan bir diyet istiyorsanız
-
Genel beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmek mi istiyorsanız
-
Düşük karbonhidratlı diyetlerde kullanılan yiyeceklerin türü ve miktarını merak ediyorsanız
Özellikle diyabet veya kalp hastalığı gibi herhangi bir sağlık sorununuz varsa, herhangi bir kilo verme diyetine başlamadan önce sağlık uzmanınıza danışmanız önemlidir.
Low Corb Diyetinin Detayları Nedir?
Düşük karbonhidratlı bir diyet, yediğiniz karbonhidrat miktarını sınırlar. Karbonhidratlar şu şekilde gruplandırılabilir:
-
Basit doğal karbonhidratlar: Sütteki laktoz, meyvelerdeki fruktoz gibi.
-
Basit rafine karbonhidratlar: Sofra şekeri gibi.
-
Karmaşık doğal karbonhidratlar: Tam tahıllar veya baklagiller gibi.
-
Karmaşık rafine karbonhidratlar: Beyaz un gibi.
Doğal karbonhidratların yaygın kaynakları şunlardır:
-
Tahıllar
-
Meyveler
-
Sebzeler
-
Süt
-
Fındık
-
Tohumlar
-
Baklagiller; fasulye, mercimek, bezelye gibi.
Genel olarak, kompleks karbonhidratlar daha yavaş sindirilir. Kompleks karbonhidratların ayrıca kan şekeri üzerinde rafine karbonhidratlardan daha az etkisi vardır ve bunlar aynı zamanda lif de sağlar.
Şeker veya beyaz un gibi rafine karbonhidratlar genellikle işlenmiş gıdalara eklenir. Rafine karbonhidrat içeren gıdalara örnekler arasında beyaz ekmekler ve makarnalar, kurabiyeler, kekler, şekerlemeler ve şekerle tatlandırılmış gazlı içecekler yer alır.
Vücut, ana enerji kaynağı olarak karbonhidratları kullanır. Sindirim sırasında, kompleks karbonhidratlar glikoz olarak da adlandırılan basit şekerlere parçalanır ve kanınıza salınır. Buna kan glikozu denir.
İnsülin, glikozun enerji için kullanılabileceği vücut hücrelerine girmesine yardımcı olmak için salgılanır. Fazla glikoz karaciğerde ve kaslarda depolanır, bir kısmı ise vücut yağına dönüşür. Düşük karbonhidratlı diyet, vücudun enerji için depolanmış yağları yakmasını sağlar, bu da kilo kaybına yol açar.
Düşük karbonhidratlı diyetlerde genellikle uzak durulması gereken yiyecekler şunlardır:
-
Kek, kurabiye, dondurma ve diğer tatlılar
-
Krep ve waffle
-
Cips ve patates kızartması
-
Meyve suyu dahil soda ve diğer tatlı içecekler
Bu yiyeceklerin "kötü" veya "zararlı" olduğu söylenemez; ancak içerdiği şekerler, insülin seviyenizi yükseltebilir ve potansiyel olarak kilo verme sürecinizi zorlaştırabilir.
Düşük Karbonhidratlı Diyetler Güvenli mi?
"Bunun sadece 'Evet, güvenli' veya 'Hayır, değil' demek kadar basit olduğunu düşünmemek gerekiyor. Doğru şekilde uygulandığında güvenli olabilir.
Atkins gibi diyetler ilk ortaya çıktığında, talimatlar genellikle 'İstediğinizi yiyebilirsiniz, sadece karbonhidratlardan kaçının' şeklindeydi. Bu da pek çok kişi tarafından 'Tonlarca pastırma, biftek ve peynir yiyebilirim' şeklinde yorumlandı. Ancak böyle bir yaklaşım, doymuş yağ alımını artırır. Birine 'İstediğin kadar protein tüketebilirsin' demek, doymuş yağ tüketiminin kontrolsüz artması gibi riskler doğurabilir.
Günümüzde, çoğu insan düşük doymuş yağ içeren protein kaynaklarını seçmenin önemini anlamış durumda. Ancak yine de karbonhidratların birkaç aydan uzun süre ciddi şekilde kısıtlandığı diyetlerde bazı sağlık riskleri bulunmaktadır. Bu nedenle, düşük karbonhidratlı bir diyeti güvenli bir şekilde uygulamak için dikkatli olunması ve mutlaka bir hekimin ve beslenme uzmanının rehberliği eşliğinde hareket edilmesi gerektiği unutulmamalıdır."
Karbonhidratları Kesmenin Riskleri
Vücut enerjisini üç ana kaynaktan alır: protein, karbonhidrat ve yağ. Karbonhidratlar enerji için vücudun ilk tercihi olan yakıt kaynağıdır. Yenilen ve hemen enerjiye dönüştürülmeyen karbonhidratlar, kaslarda glikojen olarak depolanır ya da karaciğerde işlenerek yağa dönüştürülür.
Eğer yeterince karbonhidrat tüketmezseniz, vücudunuz glikojen depolarını tüketir. Glikojen bittiğinde, enerji sağlamak için vücut kaslardaki proteini kullanmaya başlar. Bu durum, özellikle aktif bir yaşam tarzını sürdürmeye çalışan bireyler için tehlikeli olabilir.
Karbonhidratların uzun süre ciddi şekilde kısıtlanması, şu etkilerle sonuçlanabilir:
-
Kas kaybı: Kaslarda depolanan protein enerji için kullanılır.
-
Metabolizma yavaşlaması: Vücut yağ depolamaya eğilim gösterebilir.
-
Yorgunluk ve kas ağrıları: Fiziksel aktivite için yeterli enerji sağlanamaz.
-
Dehidrasyon: Glikojenin parçalanması sırasında su kaybı artabilir.
Bu sebeplerle, düzenli egzersiz yapan kişilerin karbonhidrat alımını ciddi şekilde kısıtlaması önerilmez. Kas dokusunun kaybı, enerji eksikliği ve genel sağlık sorunları bu tür bir yaklaşımı riskli hale getirir.
Proteini Artırmanın Riskleri
Protein, böbreklerden süzülmesi gereken büyük bir moleküldür. Bu nedenle, aşırı protein tüketimi böbrek fonksiyonları zayıf olan kişilerde sorun yaratabilir.
Yüksek proteinli diyetlerin olası riskleri şunlardır:
-
Böbrek üzerindeki yük: Böbrekleri zaten zayıf olan bireylerde, protein metabolizmasının atık ürünleri böbrek hasarını hızlandırabilir.
-
Gut hastalığı: Ürik asit proteinin bir yan ürünü olduğu için, yüksek proteinli diyet gut alevlenmelerine neden olabilir.
-
Böbrek taşları: Yüksek protein alımı böbrek taşı oluşum riskini artırabilir.
Ulusal Diyabet, Sindirim ve Böbrek Hastalıkları Enstitüsü'ne göre, hayvansal protein açısından zengin bir diyetin böbrek fonksiyonları zayıf olan bireyler için zararlı olma ihtimali yüksektir. Bu nedenle, böbrek sorunları veya böbrek taşı geçmişi olan bireylerin, protein tüketimlerini bir doktor veya beslenme uzmanıyla birlikte değerlendirmesi gerekir.
Düşük Karbonhidratlı Diyetle Ne Kadar Sürede Kilo Veririm?
Düşük karbonhidratlı bir diyetle kilo verme süresi kişiden kişiye değişiklik gösterir ve bu süreç birçok faktöre bağlıdır. Bazı insanlar ilk ayda 10 kilo veya daha fazla kaybedebilirken, diğerleri aynı dönemde bunun yarısını verebilir.
Kilo verme hızı genellikle başlangıç kilosuna bağlıdır; başlangıçta daha fazla kilosu olan kişiler genellikle daha hızlı kilo verir. Ancak, bu süreç ilk haftalardan sonra yavaşlama eğilimindedir. Bunun bir nedeni, ilk kaybedilen kiloların bir kısmının vücutta depolanan sudan kaynaklanmasıdır. Bu durum doğal olup, vücut için yine de faydalıdır.
Araştırmalar, karbonhidrat alımının kademeli olarak arttırılması durumunda bile (örneğin, günde 100 grama kadar karbonhidrat tüketimi), kilo verme hızının yavaşlayabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, düşük karbonhidratlı bir diyeti sürdürülebilir şekilde planlamak ve dengeli bir yaklaşım benimsemek önemlidir.
Aşırılıklardan kaçınmak, sağlıklı bir yaşam tarzı için en iyi tavsiyelerden biridir. Yeterli protein tüketmek önemlidir, ancak proteini diyetin merkezi haline getirmemek gerekir. Benzer şekilde, karbonhidratları tamamen ortadan kaldırmak yerine, dengeli ve makul miktarlarda tüketmek daha sağlıklı bir yaklaşımdır. Sebzeler ise diyetin vazgeçilmez bir parçası olmalıdır; bolca tüketilmesi önerilir.
Denge ve ölçülülük, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürebilmenin temel taşıdır. Kilo verme veya kilo koruma süreçlerinde, sürdürülebilir ve yoksunluk hissi yaratmayan alışkanlıklar edinmek çok önemlidir.
Sevilen yiyecekleri tamamen hayatınızdan çıkarmaya çalışmak yerine, daha gerçekçi ve sürdürülebilir iyileştirmeler yapmayı hedeflemek gerekir. Örneğin, her gün tatlı yemek yerine haftada iki veya üç güne düşürmek ya da öğle yemeğinde tüketilen cipsi daha küçük bir porsiyonla değiştirmek, uzun vadede daha etkili olacaktır.
Davranış değişiklikleri konusunda şu soruyu sormak yol gösterici olabilir: “Bu değişikliği sonsuza kadar sürdürebilir miyim?” Eğer cevap hayırsa, yaklaşımı gözden geçirmek ve daha sürdürülebilir bir yol aramak faydalı olacaktır.