Bul
App Store Google Play

Diyetkolik'i telefonunda kullan

sitede bul
Reklamsız Kullan
facebooktwitterlinkedinwhatsappmail
Diyetkolik Diyetisyenim 25.01.2024 7 dakikada okunur
yorumlar
0
kaydet

Postbiyotikler: Bağırsak Sağlığı Ailesinin Yeni Gözde Adayı

Sağlığımız söz konusu olduğunda çoğumuz prebiyotik ve probiyotikleri duymuşuzdur peki ya postbiyotikler? Prebiyotiklerle probiyotiklerin birleştirilmesi, bağırsak sağlığında 'postbiyotik' olarak bilinen en yeni kavram olduğunu söylesek? Gelin bakalım.

Postbiyotikler: Bağırsak Sağlığı Ailesinin Yeni Gözde Adayı

Bağırsak mikrobiyotasındaki bir dengesizlik çeşitli hastalıkların (örneğin tip 1 diyabet, kanser ve diğerlerinin yanı sıra) gelişmesine yol açabileceğinden, bağırsak mikrobiyomunu değiştirmek için prebiyotiklerin, probiyotiklerin ve postbiyotiklerin kullanımı son zamanlarda ilgi çekmektedir. Peki bunlar ne anlama geliyor?

Probiyotikler, bağırsağımızın içinde yaşayan ve lifi sağlığımız için faydaları olan bileşiklere dönüştürerek sağlığımızı destekleyen sağlıklı veya "dost" bakterilerdir. Prebiyotikler, bağırsaklarımızdaki faydalı bakterileri besleyen, başta lif olmak üzere bir grup besin maddesidir. Postbiyotikler ise probiyotik bakterilerin prebiyotikleri (lif) tükettiklerinde ürettikleri biyoaktif bileşiklerdir.

Postbiyotikler nedir?

Bağırsak mikrobiyotasındaki bir dengesizlik çeşitli hastalıkların (örneğin tip 1 diyabet, kanser ve diğerlerinin yanı sıra) gelişmesine yol açabileceğinden, bağırsak mikrobiyomunu değiştirmek için prebiyotiklerin, probiyotiklerin ve postbiyotiklerin kullanımı son zamanlarda ilgi çekmektedir. Postbiyotik, Yunanca’da sonrası anlamına gelen 'post' ve yaşam anlamına gelen 'bios' kelimelerinden türetilmiş bir terimdir. Ayrıca 'biyotik' terim ailesi (probiyotikler, prebiyotikler, sinbiyotikler ve postbiyotikler) mikropların (veya bunların substratlarının) etrafında birleşir. Bu nedenle postbiyotik terimi, uygun bir şekilde, mikroorganizmaların artık canlı olmamasından veya başka bir deyişle cansız, ölü veya inaktif hale gelmesinden sonra elde edilen maddeleri ifade eder. Postbiyotik içeren mikroplar cansız, sağlam hücreler olabilir veya hücre duvarları gibi mikropların yapısal parçaları olabilir. Daha basit bir anlatımla; adından da anlaşılacağı gibi postbiyotikler, belirli gıdaların sindirilmesinden sonra üretilenlerdir. Bunlar, prebiyotiklerin ve lif açısından zengin bileşiklerin probiyotikler ve bağırsağımızın yerleşik mikrobiyotası tarafından sindirimini takiben oluşan parçalanma ürünleri veya metabolitlerdir.

Sindirim sistemimizin alt kısmı olan kolon, birçok postbiyotiğin üretildiği yerdir çünkü mikrobiyota ve tükettiğimiz besinler kolonda kolonik fermantasyon adı verilen bir aşamadan geçer. Kolonik fermantasyon sırasında gerçekleşen önemli şeylerden biri, diyetimizdeki sindirilemeyen prebiyotik ve lifli maddelerin bağırsak mikrobiyotası tarafından parçalanmasıdır. Bu sayede kısa zincirli yağ asitleri, bazı vitaminler (Vitamin B ve K), amino asitler ve zararlı bakterilerin büyümesini ve faaliyetlerini önleyen antimikrobiyal peptidler gibi sağlığımız için faydalı bileşikler üretilir. 

Çeşitli postbiyotik türleri:

  • Kısa zincirli yağ asitleri

  • Lipopolisakkaritler

  • Ekzopolisakkaritler

  • Enzimler

  • Hücre duvarı parçaları

  • Bakteriyel lizatlar (bakteriyel bileşenlerden yapılmış bir karışım)

  • Hücre içermeyen süpernatanlar (bakteri ve maya tarafından üretilen bileşiklerin bir karışımı)

  • Vitaminler ve amino asitler gibi diğer çeşitli metabolitler

Sinbiyotikler postbiyotikler midir?

Mevcut literatüre göre postbiyotikler sinbiyotik olarak değerlendirilmemektedir. Sinbiyotikler, bağırsak mikrobiyomu üzerinde faydalı bir etkiye sahip olduğu iddia edilen prebiyotikler ve probiyotiklerin bir kombinasyonudur. Bununla birlikte, postbiyotiklerin bağırsak mikrobiyomunu da güçlendirebileceğine inanılmaktadır. Postbiyotikler canlı mikroorganizmalar içermese de, probiyotiklerin karakteristik özelliği olan benzer mekanizmalar yoluyla sağlık açısından yararlı bir etki gösterirken, bunların alımıyla ilişkili riskleri de en aza indirir. Bu nedenle, prebiyotikler gibi, postbiyotiklerin de probiyotiklerle benzer etkinliğini korurken ciddi yan etkileri olmadığı görülmektedir.

Postbiyotiklerin sağlığa faydaları

Postbiyotik kavramı oldukça yeni olmasına rağmen uzun süredir ortalıkta dolaşıyor ve çeşitli sağlık yararlarıyla ilişkilendiriliyor.

Postbiyotiklerin benzersiz kimyasal yapılara sahip olması, güvenilir profillere sahip olmaları, tespit edilmiş bir toksisitelerinin olmaması, probiyotiklerden daha uzun raf ömrüne sahip olmaları, memeli bağırsak enzimlerine dirençli olmaları,anti-inflamatuar, immünomodülatör (bağışıklık sistemi reaksiyonlarını düzenleyici), anti-obezojenik, antihipertansif, hipokolesterolemik, antiproliferatif (hücrelerin çoğalmasını engelleyen) ve antioksidan aktivitelere sahip olabilen çeşitli sinyal moleküllerini içermeleri ve gastrointestinal sistemde stabil olarak kalabilmeleri onları güvenilir bir alternatif yapmaktadır. Özet olarak, postbiyotikler, fermantasyon sırasında mikroorganizmalar tarafından üretilen biyoaktif bileşiklerdir. Postbiyotikler arasında mikrobiyal hücreler, hücre bileşenleri ve metabolitler bulunur. Çok çeşitli probiyotiklerden veya onların inaktivasyonu yoluyla elde edilebilir ve raf ömrü açısından farklılık gösterebilirler. Postbiyotikler fonksiyonel gıdalarda ve farmasötik endüstride hastalıkları önlemek ve terapötik amaçlar için kullanılabilirler.

Yoğurt, kefir, lahana turşusu, salamura sebzeler gibi fermente gıda ürünleri postbiyotik bakımından zengin içerikli gıdalardır.

  • Bağışıklık sistemimizi destekleyebilir

Postbiyotikler bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yardımcı olabilecek özelliklere sahiptir. Örneğin, kısa zincirli yağ asidi olan bütirat gibi postbiyotikler bağırsaklarımızda düzenleyici T hücrelerinin üretimini uyarabilir. Bu hücreler vücudumuzun bağışıklık tepkisinin büyüklüğünü kontrol etmeye yardımcı olur. 

Yetişkinlerde yapılan araştırmalar, postbiyotiklerin bağışıklık sistemini güçlendirmeye ve soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlara karşı korumaya yardımcı olabileceğini bulmuştur.

  • Anti-inflamatuar etkiye sahip olabilir

İnflamasyon, enfeksiyon ve toksin durumlarında veya hücre yaralanması bölgelerinde lökositlerin ve plazma proteinlerinin birikmesiyle meydana gelen immün sistemin reaksiyonudur. İnflamasyon, enfeksiyon durumunu kontrol eder ve istenilen seviyelerde olduğunda doku onarımını sağlayarak koruyucu etki göstermektedir. Ancak hastalık kontrol edilemediğinde doku hasarına neden olabilmektedir. Postbiyotikler, inflamasyonu kontrol ederek doku hasarının engellenmesine yardımcı olabilmektedir.

  • Kanser riskini azaltabilir

Kolon ve mide bağırsak kanser türleri, kanserden korunmak amacıyla kullanılan kimyasallar ile önlenebilmektedir. Kanserden korunmak amacıyla kullanılan probiyotiklerin kolon kanser riskini azaltabileceği belirtilmektedir.

  • Hipokolestrolemik etki yaratabilir

Kan kolesterol seviyelerindeki artış kardiyovasküler hastalık riskini artırmaktadır. Bu nedenle, kan kolesterol seviyelerini azaltmak için besin takviyeleri geliştirilmeye başlanmıştır. Besinlerde bulunan çözünür posa, bitki steroidleri ve probiyotiklerin artmış kolesterol seviyesini düşürmede etkili olabileceği belirtilmektedir.

Özetle tüm çalışmalar doğrultusunda postbiyotiklerin İBH, ishal tedavisinde ve raf ömrünün daha uzun olmasından dolayı besin sanayisinde kullanımının canlı mikroorganizmalardan probiyotiklere göre daha güvenilir alternatiflerden biri olabileceği vurgulanmaktadır.

Diyete postbiyotikler nasıl eklenir?

Postbiyotikler bağırsaklarımızdaki sağlıklı bakterilerin fermantasyonundan yapıldığından prebiyotik ve probiyotik açısından zengin gıdalar tüketerek postbiyotik üretiminizi doğal olarak artırabilirsiniz:

Prebiyotik kaynakları

Prebiyotikler genellikle tam tahıllar ve sebzeler gibi yüksek lifli gıdalarda bulunur. Aşağıdaki gıdalar bazı prebiyotik kaynaklarıdır:

  • Hindiba kökü

  • Sarımsak

  • Soğan

  • Pırasa

  • Kuşkonmaz

  • Arpa

  • Yulaf

  • Keten tohumu

  • Deniz yosunu

Probiyotik kaynakları

Probiyotikler genellikle aşağıdaki gibi fermente yiyecek ve içeceklerde bulunur:

  • Yoğurt

  • Kefir

  • Lahana turşusu

  • Kimchi

  • Tempeh

  • Kombucha

Postbiyotikleri diyete eklemenin en iyi yolu daha fazla sebze, meyve, baklagiller, tam tahıllı ekmek, kuruyemiş ve tohum tüketmektir. Meyve ve sebzeler açısından zengin bir diyet, bağırsaktaki kısa zincirli yağ asitleri gibi postbiyotiklerin düzeylerini artırır. Aynı zamanda safra asitlerinin azaltılmasına da yardımcı olur. Bağırsak sağlığı tamamen çeşitlilikle ilgilidir; bu da sağlıklı bağırsak mikrobiyotasını desteklemek için çeşitli meyveler, sebzeler, baklagiller ve tam tahıllar tüketmek anlamına gelir.

Mikrobiyota, sindirim sistemi, deri, ürogenital sistem ve solunum sisteminde bulunan çeşitli mikroorganizmalardan oluşan kompleks ve dinamik bir sistemdir. Probiyotik, prebiyotik ve sinbiyotikler de mikrobiyota kompozisyonunu etkileyen bileşenlerdendir. Postbiyotik kavramı ise bu bileşenlere kıyasla yeni bir kavramdır ve son yıllarda intestinal mikrobiyota ve postbiyotiklerle ile ilgili yapılan çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. Postbiyotikler, probiyotik bakterilerin metabolik aktiviteleri sonucunda üretilen ekzopolisakkarid, organik asit, KZYA, lipoteikoik asit, hücre yüzey proteinleri ve bakteriyosin gibi metabolitlerdir. Bağırsak mikrobiyotası ve epitel bariyer fonksiyonunun düzenlenmesi, immün hücre yanıtının modülasyonu ve patojenlere karşı inhibitör rol üstlenmesi gibi antienfektif, antibakteriyel ve antioksidan özelliklere sahip olmalarıyla konakçı sağlığını olumlu yönde etkilemekte ve besin endüstrisinde sıkça kullanılmaktadır. Ancak postbiyotiklerin tam tanımı konusunda uzman bir konsensüse ihtiyaç vardır. Bu nedenle postbiyotiklerin sağlık üzerindeki etkilerini detaylı değerlendiren daha fazla in vivo ve in vitro çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.

facebook twitter linkedin whatsappmail

İlk yorumu sen yap

Yorum yapan