Bu içeriği beğenebilmek için giriş yapmalısınız.
Giriş YapKarb.
0 gr. (%0)
Protein
0.24 gr. (%75)
Yağ
0.08 gr. (%25)
100 gr | 1 Fincan (Normal) | |
---|---|---|
Karbonhidrat (g) | 0 | 0 |
Protein (g) | 0.12 | 0.24 |
Yağ (g) | 0.04 | 0.08 |
Lif (g) | 0 | 0 |
Kolesterol (mg) | 0 | 0 |
Sodyum (mg) | 2.11 | 4.22 |
Potasyum (mg) | 0 | 0 |
100 gr | 1 Fincan (Normal) | |
---|---|---|
Kalsiyum (mg) | 0 | 0 |
Vitamin A (iu) | 0 | 0 |
Vitamin C (mg) | 0 | 0 |
Demir | 0 | 0 |
100 gr | 1 Fincan (Normal) | |
---|---|---|
Karbonhidrat (g) | 0 | 0 |
Protein (g) | 0.12 | 0.24 |
Yağ (g) | 0.04 | 0.08 |
Lif (g) | 0 | 0 |
Kolesterol (mg) | 0 | 0 |
Sodyum (mg) | 2.11 | 4.22 |
Potasyum (mg) | 0 | 0 |
Kalsiyum (mg) | 0 | 0 |
Vitamin A (iu) | 0 | 0 |
Vitamin C (mg) | 0 | 0 |
Demir | 0 | 0 |
Şekersiz filtre kahvenin 100 gramında 1 kalori bulunmaktadır. 1 fincan (200 gr) şekersiz filtre kahve 2 kaloridir. Şekersiz filtre kahvenin 100 gramı 0.12 gram protein, 0.04 gram yağ içermektedir.
Kahve 6. yüzyılda Etiyopya’da keçilerin keşfiyle hayatımıza girmiş bir besin. Günümüzde bir tutku olarak dünyanın her yanına yayıldığını biliyoruz. Çeşitli pişirme teknikleri kullanılarak ve aromalarla tatlandırılarak tiryakilerinin beğenisine sunuluyor. Kültürel hayatımızda da büyük bir öneme sahip olan ve sohbetlerimizde, kız isteme törenlerinde, misafirliklerde ikram edilen bu içeceği gelin daha yakından inceleyelim!
Kahvenin içinde bol miktarda bulunan kafein dikkat ve konsantrasyonu artırdığı gibi uyanık kalmanızı, daha dinç ve enerjik hissetmenizi sağlıyor. Ayrıca kontrollü bir şekilde tüketildiğinde strese de iyi geliyor. Bunlara ek olarak bağırsakları çalıştırdığı, safra taşlarını düşürmeye yardımcı olduğu biliniyor. Dostlukları pekiştirmesi, sohbetleri derinleştirmesi de cabası :)
Spor öncesi içilen kahve yağ yakımı üzerinde de etki gösteriyor. Zehirlenmeye karşı etkili olduğuna ve içeriğindeki antioksidanlar sebebiyle kanserin önlenmesine yardım ettiğine dair bulgular da mevcut. Yapılan bazı araştırmalara göre ise her gün düzenli Türk kahvesi içenler daha uzun bir ömür yaşıyor. Konsantrasyonu artırdığı ve Alzheimer gibi hastalıkların önüne geçilmesine destek olduğu da bazı araştırmaların sonuçları arasında yer alıyor.
Kahvenin içeriğindeki antioksidanlar kalp ve lenf damarlarının iç yüzeylerini onarıyor. Bu sayede kahveyi aşırıya kaçmadan düzenli şekilde tüketenlerin kalp krizi geçirme riski azalıyor. Son olarak kafein vücutta karaciğer yağlanmasını ve iltihabı azaltmaya da yardımcı oluyor.
Keçilerin kahve çekirdeklerini yedikten sonra çok daha neşeli ve hareketli olduklarını gören bir köylü, çekirdekleri toplayıp bir dervişe götürüyor ve çekirdekleri yedikten sonra keçilerin sergilediği hali anlatıyor. Derviş çekirdekleri alıp ateşe atıyor. Bununla beraber ortaya harika bir kahve aroması yayılıyor. Daha sonra çekirdekleri kavurup öğütüyorlar ve su ile pişirmeyi deniyorlar. Kahvenin ilk fincanlara dökülme hikayesi işte böyle başlıyor.
Keşfedildikten sonra kahvenin Etiyopya’da ekmek ve ilaç yapımında kullanıldığı da biliniyor. İlaç yapımında çok fazla kullanılan kahveye zamanla “sihirli meyve” deniyor. Yemen’den Arabistan’a ticareti yapılmaya başlanan kahve zamanla Asya, Anadolu, Suriye, Mısır, Güneydoğu ve Avrupa’ya yayılıyor.
İlk kahvehaneler 1530-1532 yılları arasında Mekke, Şam ve Halep’te açılıyor. Osmanlı topraklarına gelişi Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşiyor ve İstanbul’daki ilk kahvehane 1544 yılında Tahtakale’de açılıyor.
Kahve Osmanlı tacirleri tarafından Avrupa ülkeleri arasında ilk İtalya’ya götürülüyor. Hıristiyanlar tarafından “şeytanın içkisi” olarak adlandırıldığı ve Papa Clemens içilebilir diye fetva verene kadar da yaygınlaşmadığı yine bilinenler arasında. Avrupa’da ilk kahve dükkanları 1645 yılında açılıyor. Zamanla Avrupalılar süt ve şeker ekleyerek kahveye çeşitli pişirme teknikleri kazandırıyorlar.
Kahvenin içeriğinde su, karbonhidratlar, yağlar, asitler, protein ve mineraller ile çeşitli aroma maddelerinin yanı sıra yüksek oranda potasyum ve magnezyum bulunuyor. Kavrulduğunda içeriğindeki suyun büyük bir çoğunluğunu kaybediyor. İçindeki %13’e yaklaşan su oranı kavrulunca %0,5’e düşüyor ve kahvenin hacmi genişliyor. Su oranı kahve kavrulduğunda azalmasına rağmen %20’ye varan yağ oranı azalmıyor ve buna kahve yağı deniyor.
Kahve çekirdeğinin içinde birçok asit bulunuyor. Bu asitler pişme esnasında birbiriyle tepkimeye giren, tadının ve yumuşaklığının oluşmasında oldukça etkili maddeler. Kahvenin yıkanması ve kuru yöntemlerle işlenmesi içindeki asit oranını etkilediği gibi aromasını ve içimini de etkiliyor.
Kahveye aromasını veren maddeler çiğ kahve çekirdeğinde bulunmuyor. İçinde bulunan mineraller yetiştiği topraktan ileri geliyor diyebiliriz. Kavurma işleminin süresi ve ısısı lezzet veren aroma maddelerinin oluşmasını sağlıyor. Bu aroma maddeleri esans içeriyor ve kahveye kokusunu veriyor. Çekirdeklerinde tespit edilmiş beş yüze yakın aroma, üç yüze yakın ise tespit edilmemiş aroma maddesinin olduğuna inanılıyor. Yetiştiği topraktan aldığı mineraller aromasının zenginliğine zenginlik katıyor.
Ilıman sıcak iklimlerin beyaz çiçekli ve hoş kokulu ağacı olan kahve ağacı ilk bakışta kiraz ağacını andırıyor. Meyvesinin içinde iki çekirdek bulunan, dikildikten üç yıl sonra meyve veren ve yaklaşık kırk yıl ömrü olan bu ağaç aralıksız meyve veriyor. Kendi haline bırakıldığında ağacın boyu 8-10 metreyi buluyor.
Meyve hasadının kolay yapılabilmesi için kahve ağacının boyu kontrol edilebilir bir seviyede tutuluyor. Bol yağış alan ve sıcak olan Ekvator’a yakın tropik iklim kuşağında kolayca yetişme imkanı bulan kahvenin pek çok türü olmasına rağmen yalnızca coffea arabica ve coffea robusta isimli türlerinin tarımı yapılıyor.
Türk kahvesinin tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi ve ikramı ile kendine özgü bir kimliği ve geleneği bulunuyor. Brezilya ve Orta Amerika kökenli arabica türü yüksek kaliteli çekirdeklerden harmanlanan ve çok özel bir şekilde kavrulan bu kahve çeşidi çok ince öğütülerek satışa sunuluyor. Türkler tarafından Avrupa’ya taşınan kahvenin daha sonra bütün dünyaya yayıldığını biliyoruz. Kültürel faktörlere göre değişiklik gösteren pişirme yöntemleri de kahvenin çeşitli şekillerde sunularak içilmesine imkan veriyor.
Türk toplumunun kültürel hayatına kadar etki etmiş Türk kahvesi dostluk ve samimiyetin simgesi haline gelmiş bir içecek. Hepimizin bildiği üzere bu kahve şekerli, şekersiz ve orta şekerli olmak üzere üç farklı şekilde yapılıyor. Şekerli kahveye fincan başına bir adet kesme şeker veya bir çay kaşığı şeker eklenirken orta şekerli kahveye fincan başına yarım kesme şeker veya yarım çay kaşığı şeker konuyor. Şekersiz Türk kahvesi adından da anlaşılacağı gibi şeker eklenmeden pişiriliyor.
Üzerindeki köpük ne kadar kalın ve çok olursa kahvenin o kadar iyi ve ustaca pişirildiğini anlıyoruz. Türk kahvesi deyince akla elbette yanında servis edilen lokum ve küçük bir bardak su geliyor. İyi pişirilmesi kadar iyi bir sunumla servis edilmesi de önem taşıyan Türk kahvesinin üzerindeki köpük, içen kişinin sıcak kahveyi birdenbire içine çekip ağzının yanmasına mani olurken, kahvenin çabuk soğumasını da engelliyor.
Türk kahvesini içtikten sonra fal kapatmak da neredeyse kültürel bir alışkanlık. Kahvaltıdan ya da diğer ana öğünlerden sonra kahve içmek ise tipik bir kahve tiryakisi özelliği.
Kahveyi pişirirken kaynak suyu kullanmak lezzetini oldukça artırıyor. Cezve seçimi de lezzetini ve pişme süresini etkileyen diğer bir faktör. Geleneksel pişirme metotlarında bakır cezve kullanılıyor. Kahve pişirmek için cezveye kişi başına bir fincan su ekleniyor. Bir kişilik kahve pişirmek için bir fincan suya iki çay kaşığı kahve koymak yeterli diyebiliriz.
Kahvenin köpüğü, kaynamaya başladığı anda bir kaşık yardımıyla yavaş yavaş karıştırmaya başladığınızda oluşmaya başlıyor. Ağır ateşte pişen kahvenin lezzeti de epey farklı oluyor. Kahve piştikten sonra önce köpükleri fincanlara eşit bir şekilde paylaştırmak gerekiyor. Kahve cezve içinde yükselip taşmaya yaklaştığında fincanlara pay etme vakti gelmiş oluyor.
Türk kahvesi telvesi ve kendine has sunumuyla servis edilen başlıca kahve çeşitlerinden. Şanlıurfa’ya özgü bir kahve olan mırra birkaç kez demlendiği için sert bir içime sahip oluyor. Latte ise köpürtülmüş ve buharda ısıtılmış sütün İtalya’ya özgü koyu bir kahve olan espresso’ya eklenmesi sonucu oluşuyor. Americano espresso’nun su ile yumuşatılmış haliyken mocha, latte’ye çikolata ve şeker eklenerek hazırlanıyor.
Kavrulduktan ve öğütüldükten sonra çok hızlı tüketilmesi gereken kahvenin ışık ve havayla teması hızlı bozulmasına sebep oluyor. Aromatik hassas yapısı nedeniyle birçok kokuyu üzerine çekebildiği için kahveyi cam bir kavanozda saklamanızı, mümkün olduğunca havayla az temas etmesini sağlamanızı ve kısa vadede tüketmenizi tavsiye ederiz. İçine başka kokuların sinmesine engel olmak için kahveyi muhafaza ettiğiniz kavanozun içine kesme şeker veya kahve çekirdekleri atabilirsiniz.
Sonuç olarak farklı pişirme yöntemleri kullanılsa da içildiği her yeri dost meclisine çeviren kahvenin en önemli özelliği açıkça insanları yakınlaştıran, sosyalleştiren evrensel bir içecek olması.
Sayfayı Paylaş